6 Temmuz 2018 Cuma

EĞİTİMLER/ SEMİNERLER PAZARLAYIP-SATABİLMEK İÇİN “BİLMİŞ” VEYA “UKELA” MI OLMAK LAZIM? (32)



Ben üniversitede çalışırken, bir gün idarecimizin ofisine inmiştim. Orada zaman zaman çaylarımızı içer, sohbet ederdik. Bir gün yine böyle bir sohbet esnasında istediğim bazı şeyleri yapamadığımı, günün büyük bölümünün yolda ve işte geçtiğini söylemiştim. Orada bulunan bir arkadaşımız, zaman yönetimi bilmenin bu konuda yardımcı olabileceğine dair bir şeyler söyledi. Bu arkadaş, seminerler ve eğitimler vermekteydi. Ben de, zaman yönetiminin önemini bildiğimi, ama günde 11 saatini işine ayırmak zorunda olan birisinin gerçekten de bazı şeylerden feragat etmek zorunda kaldığını söyledim. Sabah yedide servise biniyordum ve akşam altıda aynı yerde inip eve geliyordum. Dolayısıyla iş için harcadığım zaman günde 11 saat, hatta bazı zamanlar 12, 13 saati buluyordu. Akşamları da soru bankası yazıyordum ve 4500 soruluk bu çalışmayı bitirmem 2 yıl almıştı. Bu süre zarfında sosyal ilişkilerim zayıflamıştı. Benim sorunum zaman yönetimi değildi, tercihlerimdi. Onları da sorun olarak görmüyordum, sadece biraz da sıkılmıştım.

Fakat bu arkadaşımız benim durumumu anlama çabası göstermeden, yorumlarına devam etti. Kendimizi “kandırdığımızı”, zaman yönetimi hakkında fazla bilgimiz olmadığı gibi şeyler söyledi. Ben de sohbetin kısa sürmesi için, sadece dinledim ve daha sonra arkadaşımızın aslında bir semineri “satmaya” çalıştığının farkına vardım. Seminer satma gayretiyle, etraflarındaki kişilerin özel alanlarına girdiğinin farkında değildi. Önce meraklandırıp sonra anlatmıyordu. Doğrudan "anons" yapıyordu.

Bir gün yine başka bir eğitimci okulumuza gelip, bir seminer vermişti. Onu öğle yemeğinde ağırlayan grupta ben de vardım. Çocukluğumdan beri gelen ve hayata karşı duyduğum merakın etkisiyle ona bazı sorular sordum. Fakat aldığım cevaplar: “Yok efendim, öyle değil!” veya “hayır” gibi bence ters olan ifade ve kelimelerle başlıyordu. Baktım konuşması tat vermiyor, ben de soru sormayı bıraktım. Adamcağız: “Hazır üniversiteye geldik, birkaç seminer satalım” bari tavrıyla kendisinden geçmişti. İyice “havalanmış” olan egosuyla onu baş başa bırakıp kendimi leziz yemeklere verdim!

Ben yıllarca öğretmenlik yaptım ve takım arkadaşlarımızla birlikte yaptığımız eğitim çalışmalarıyla, belki on binlerce öğrencinin hayatını bir şekilde etkileyip-değiştirdik. “Kişisel gelişim danışmanı” gibi ne oldukları belirsiz ünvanlarımız olmadı. Bizler, sadece öğretmenlerdik, ama hayatları değiştirebiliyorduk.

Benim alternatif eğitim çalışmalarına itirazım yok. Aksine tanıdıklarıma ihtiyaçları olan konularda eğitim almaları gerektiğini her zaman söylerim. Zaten bu alternatif eğitime yönelik kitaplar tercüme ediyorum. Kişilerin belki de ihtiyaç duydukları ama farkında olmadıkları konular da olabileceğini ve bu konuların tespit edilebilmeleri için de uzmanlara danışmaları gerektiğini de belirtirim. Zaman yönetimi, finansal zeka vs. gibi konularda herkesin eksikleri vardır veya bir konuda iyisinizdir de daha iyi olmak istersiniz ve eğitim almanız yerinde bir tavır olur.

Ama eğitim veren kişilerin hayatın bütün sırlarını ve sorunlarını çözmüşler gibi, insanlara “bilgiçlik” yapmaları, oldukça rahatsız edici bir yaklaşım. Başka insanlara yardım etmek için kendinize ait bütün sorunları çözmüş olmanız gerekmiyor. Uzmanlığınızın tadına varın, ama biraz da tevazu iyidir değil midir yani? Ne dersiniz?

Peki bu insanlar neden böyle davranıyorlar? Cevabını vermeye çalışayım: Bir dostum anlatmıştı. İlk kez sahneye çıkmaya başlayan genç bir sanatçı, gelen tekliflere olumlu yaklaşıyor ve programı müsaitse “evet” diyormuş. Ama “evet” cevabını alanlar da bir daha arayıp, etkinlik tarihini teyit etmiyorlarmış. Daha sonra, bu genç arkadaş fazla mutevazı davrandığının farkına varıp, asistanını tembihlemiş. Asistanı da bu tembih üzerine sözgelimi: “Acaba beyefendi Çarşamba günü müsait mi?” diye soranlara: “Ne yazık ki müsait değil efendim” veya “programı çok yoğun, ama ben sizin için bakarım. Birkaç gün sonra yeniden arayın” şeklinde cevaplar vermeye başlamış. Bu sanatçı arkadaşımızın işleri artmış. Bu kişiyi tanıyorum ve de gerçekten mutevazı birisidir. Ama piyasanın dilini konuşmak zorunda kalmış ve ona da hak veriyorum.

Sizin de anlayabileceğiniz gibi, sanatçıları ve entelektüel kişileri bunları yapmaya zorlayanlar tüketici, alıcı kitlenin kendisi yani bizleriz. Mesela Neşet Ertaş, çok mutevazı bir sanatçıdır. Ama sanatıyla doğru orantılı bir refah düzeyine sahip midir? Ne yazık ki hayır! Fakat menajeri marifetiyle milleti peşinde koşturan ve "yeni yetme" bir popçu çok daha rahat bir hayat sürmektedir.

“Halkın mutevazı sanatçıları sevdiği” doğru olsa bile ödüllendirmediğini söyleyebilirim. Seminer veya eğitimler verebilmek ve kariyerlerini sürdürebilmek için "star" gibi hava atanlara da o kadar kızamıyorum. Çünkü ennihayetinde onlar da sahneye çıkıyorlar ve “Gösteri Dünyasında Tevazuya Yer Yoktur.”

Tek istediğim fazla abartıp da “bildiklerinin ukelası” bir tavır sergilemekten kaçınmaları.

Konuyla İlgili diğer yazılar ve öneriler: Açılmasını istediğiniz linki/ satırı tıklayınız:
Tercümelerim
Gösteri Dünyasında Tevazuya Yer Yoktur!
“Anlatılacakları Tahmin Etmeyin, Sadece Sorup, Cevapları Dinleyin” Derim
İletişim Konusunda Yararını Gördüğüm İlkeler
Satış Sektöründen / İnsanlardan Bu Kadar Korkmaya Gerek yok!
Pazarlamada Yıkıcı Teknikler 

-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder