6 Temmuz 2018 Cuma

BİR TÜR BAĞIMLILIK: YABANCI ÜLKELER GÖRMEK




Yabancı ülkeler görmek bir tür alışkanlık, hatta bağımlılık yapabilir. Bendeniz bu konuda, “bağımlı” durumuna düşmüş birisi değilim. Uzun zaman yabancı bir ülkeye gitmeyince krizler yaşamıyorum! Fakat bir çok kişi için az denecek sıklıkta yurt dışına çıktığım halde, yine de bunun bir alışkanlık hâline gelmeye başladığını farkındayım.

Yukarıda yazdıklarımı okuyunca, “bu yazar kişi yurtdışında ne yapıyor da, yurt dışına çıkmayı bu kadar özlüyor?” diye kendi kendinize sorabilirsiniz. Bu durumda da durumu “gün gibi aydınlatan” açıklamalar yapmam şart olur!

Efendim benim yurt dışına çıkmam tercümanlık mesleğimden dolayıdır. İngilizce öğretmenliğinin yanı sıra insanlar arası iletişimle
ve yazılı-sözlü tercümeyle de profesyonel anlamda ilgilendiğim için belli aralıklarla yurt dışına çıkmaktayım.

Beni bu konuda en çok heyecanlandıran şeylerden birisi, bir süre önce bindiğiniz bir uçaktan, bir süre sonra başka bir ülkeye; başka bir dünyaya inmektir. Her şey aynıdır, ama bir yandan da farklıdır. Her şey, ülkenizdeki şeylere benzer, ama tatları, görüntüleri ve sizde uyandırdıkları hislerde bir yabancılık vardır.
Yine de yabancı ülkeler görmekten keyif alışımın en temel sebebi, bir eğitimci ve yazar olarak, vizyonumun geliştiğini hissetmektir. Gerçi gittiğim ülkelerin ve kentlerin kültürel ve sosyal havasını çok derinden duyumsadığımı söyleyemem. Sonuçta iş toplantılarına katılıyoruz ve orada da bir çevrem yok. Ama sokaklarda dolaşmak, bir yerlerde oturup kahve veya çay içmek, o ülke insanlarıyla sohbet etmek ve bazı önemli yerleri ziyaret etmek bile bakış açınızı zenginleştirir. Mesela Nürnberg’deki büyük bir kilisenin bulunduğu meydanda kahve içmek ve fotoğraflar çekmek sıra dışı bir keyiftir.

Bir keresinde Almanya’da Hamburg’daydık. Hafta sonuydu ve ben sabaha kadar açık bir Türk kafesine gidiyordum. Elimdeki çantayla tenha sokaklardan geçmemek için barların olduğu bir sokaktan geçmiştim. Burada gördüğüm manzaralar, gece hayatının nasıl bir şey olduğu konusunda bana önemli fikriler vermişti. Yine Hamburg limanında açılan Balık Pazarına gitmiştik. Günlerden pazardı ve sabah saat sekizdi ve kocaman bir hangarda verilen konseri seyretmiştim. Herkes o saatte bira içiyordu. Bu da farklı bir anıydı.

Dubai’de halkın öğle uykusuna yatmaları ve akşam saat dörde kadar sokaklarda hayatın neredeyse durması, Çin’de çubukla yemek yemek; Malezya’da çayın poşette ve pipetle gelmesi; Hong Kong’ta bir dükkânda suyun külahla ikram edilmesi; Singapur’da kocaman bir su bardağında kahve içmek veya Almanya’da otobüslerin engelli vatandaşların kullanımı da uygun tasarlanmış olması gibi basit ayrıntılar bile çok ilgi çekicidirler. Bir keresinde Çin’in başkenti Pekin’e inmiştik ve on gün boyunca, aşağılara doğru inerek Hong Kong’tan çıkmıştık. İndiğimiz yerde, Pekin’de kar, Hong Kong’taysa ılık bir bahar havası vardı. (Hong Kong genellikle çok sıcak bir iklime sahiptir.) Ara sıra yağmur yağıyordu. Yabancı ülkelerde yağmuru seyretmeyi veya yağmura yakalanmayı çok severim.

Yine çok hoşuma giden şeylerden birisi de yabancı ülkelerdeki Türklerle sohbet etmektir. Benim için yabancı bir ülke olan bir yer, onlar için “gurbet” olmuştur. Özellikle Almanya’daki Türklerle sohbet etmek, insana hüzün verir. Onlarda, “Almanya’da yabancı, Türkiye’de Almancı” olarak tanımlanmanın iç burkan hüznü vardır ve bunu rastladığım her Türk vatandaşının yüzünde gördüğümü söyleyebilirim. Yabancı kentlerde Türklere has mekânlarda Türkiye’ye has şeyleri duyumsamak da güzeldir.
Mesela bir keresinde Singapur’da kocaman bir çarşıda yer alan Türk lokantasında Ajda Pekkan’ın “kimler geldi, kimler geçti” diyen hoş sesini dinlerken cam bardakta çay içme keyfini yaşamıştım. Çay sipariş ederken garsona “illâki çay vardır, ama ince belli bardakta mı gelecek, bana onu söyle” demiştim.

Yurt dışındayken, arkadaşlarımdan gelen telefonlara “şu anda Çin’deyim, dönünce görüşürüz” şeklinde cevaplar vermek de çok keyiflidir, laf aramızda biraz da havalıdır da! Bir keresinde, Şangay’da bulunmuştuk ve orada geçen son gecemizde, internet kafede sabahlamıştık. O sırada Türkiye’de gündüz vaktiydi. Arkadaşlarımızla sohbet etmiştik. En keyiflisi de, bir zamanlar Türkiye’de tanıştığınız ama o sıralarda yabancı bir ülkede olan dostlarla konuşmaktır. O sözgelimi Amerika’dadır siz de söz gelimi Çin’de veya başka bir ülkedesinizdir. Eski günleri konuşarak sıcak sohbetler edersiniz. Veya bir sabah siz Hong Kong’tayken sabah saat beşte telefonunuz çalar. Kendisi de yabancı bir ülkede olan dostunuz sizi Türkiye’de sanmaktadır ve o sırada Türkiye de gündüz olduğu için sizi aramıştır. Onun telefonuyla uyanır ve daha sonra internet üzerinden sohbet edersiniz. Bu keyfi ancak yaşayanlar bilirler!

Bu konuda daha pek çok şey yazılabilir. Şimdilik bu kadar diyorum!
----------
www.savassenel.com
-----------
Konuyla ilgili film-kitap önerileri yapmak-almak ve yorumlarınız için:
savassenel@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder