Yıllarca öğretmenlik yaptım ve sınıfa sözlükle girdim. Bildiğim kelimelere bile baktım. Bunu yapmamın sebebi öğrencilerimi sözlüklerle tanıştırmaktı. Çünkü amacım benden bağımsız öğrenebilen bir öğrenci kitlesi yetiştirmekti. Önceleri beni bilgisiz sanırlardı. Ama sonraları bunun bir yöntem olduğunu anlarlardı. Sınıf dışında bana bir soru sorulduğunda, yakınımda konuyu benden daha iyi bilen birisi varsa, cevabı ondan rica ettim. Amacım kişileri her zaman daha iyi kaynaklara ulaştırmaktı.
Fakat sınıflarında “İngilizce bir kelimeyi bilmiyorsam, öyle bir kelime yoktur” diyen arkadaşlarım oldu. “Bu söylediğin şeyin gerçek olmadığını öğrencilerin bilmiyor mu” diye sorduğumda “hepimiz biliyoruz, bu sözüm ama öğrencilerin hoşlarına gidiyor” demişti. Akşamları dersteki bütün kelimeleri ezberleyen ve ertesi gün İngilizceyi yutmuş gibi rol yapan arkadaşlarım oldu. Ama önceden görmedikleri zor bir metni görünce de yorumlama zorluğu çekerlerdi.
Bağlı bulunduğum ekolde kendini kopyalatmak yani her insanın bağımsız olarak öğrenmesini sağlamak esastı. Elbette “tezgâhtarlık” yapıp kendimizi “satıyorduk” ama esas olan öğrencilerin de bizim gibi veya bizden daha iyi olabileceklerine inanmalarını sağlamaktı.
Sonra televizyon programları sundum ve radyo programları yaptım. Orada da eğitimcilik tarzım sürdü; paylaşmayı, öğrenmeyi ve başkalarının öğrenmelerine yardımcı olmayı seviyordum. Ama show dünyasıydı, farklı davranıyordum. Bu normaldi.
Fakat en çok zorluk çektiğim konu seminerler oluyor;Bilgi de meta olmuş ve bir “ürün” gibi pazarlanmayı gerektiriyor. Show dünyasının bir parçasısınız. Kitap önerdiğiniz anda riske giriyorsunuz. Bir keresinde dinleyicilerimin konuyu gözlerinde büyüttüklerini görünce “ben de öğreniyorum, telaşlanmayın, hepimiz öğreniyoruz” demiştim. Katılımcılardan birisi “kendisi daha öğreniyor, bize ne öğretecek” diye yorum yapmıştı. Sanırım başı ağrıyordu veya “her şeyi bilen” seminerciler tarafından uzun bir süre aldatılmıştı!
Artık show dünyasına girdiğimi kabul etmeliyim. Hemen kendime bir menajer tutmalıyım ki ben mutevazı bir tarz takip ederken o beni “satsın”. Yıllarca kendimizi çoğaltmaya çalışırken, bu “kendisine esir” etme tarzı, seminer veren insanları da pop starları gibi değerlendirme alışkanlığı beni yoruyor.
Sorun nedir? Star gibi davranmak çok mu zor? Hayır, böyle davranmak benim için zor değil. Ama kitap veya başka bir kaynak önermenin dezavantaj oluşu içimi acıtıyor. Sen yıllarca paylaşmaya alış, seminer verme fikrini paylaşım olarak gör, ama paylaşmaya değil aslında gösteri yapmaya gittiğin gerçeğiyle yüzleş…
Her şey, bir yere kadar bir gösteridir. Ama benim gösteriyim dinleyenlerimi eşsiz kaynaklarla buluşturmaya dayalı bir gösteri olmalıydı. Yıllardır okuduklarımla, yaşadıklarımla, gördüklerimle ve özümsediklerimle eşsiz bir değeri biriktirdim. Sorun kaynakları değil hâlâ hazır lokmaları almaya çalışan insanlar.
Ama madem oyunun kuralı bu, elden ne gelir! Savulun ben geliyorum! Benden ne bir kitap ne de bir kaynak adı duymayacaksınız. Böylece her zaman bize seminercilere, size tavsiyelerde bulunan insanlara muhtaç olacaksınız ve böylece çark dönecek!
Ama ben gene dayanamam, gene bir kitap, film veya başka bir kaynağın adı veririm. Eski alışkanlıklar zor ölürmüş!
-----------
www.savassenel.com
-----------
Konuyla ilgili film-kitap önerileri yapmak-almak ve yorumlarınız için:
savassenel@yahoo.com
MSN: savassenel@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder