6 Temmuz 2018 Cuma

HAYATIMIZ ÇOK MU TRAJİK?




Çanakkale savaşlarını anlatan Türk filmlerinde savaşın zor şartlarını görmezsiniz. Çocukluğumdan beri Kurtuluş Savaşını dinlerim, ama yeterince anlamadığımız daha doğrusu hissetmediğimiz ortada. Çünkü bu konudaki sinema filmleri, konunun ağırlığını hissettiremez.

Er Ryan’ı Kurtarmak adlı filmi yıllar önce seyrederken Çanakkale Savaşları aklıma geldi. Savaşın bütün iticiliğinin verildiği ilk otuz dakikalık bölüm boyunca Çanakkale Savaşlarını düşündüm. “Demek ki savaşmak böyle zor, korkutucu ve insanı yürekten titreten dünyevi bir cehennem” dedim kendi kendime. Evet, Er Ryan’ı Kurtarmak adlı filmde bunları hissetmiştim.

İnsanlar korkudan kusuyor, ağlıyor, biçimsiz yerlerinden vuruluyordu filmde. Hiç de yakışıklı ölmüyorlardı. Kibar Amerikan filmlerindeki ya da Yeşilçam filmlerinde olduğu gibi ölümler hiç de “artistçe” değildi. Kolları bacakları gidiyordu insanların. Korkuyla yüz yüzeydiler, çabuk karar vermek zorundaydılar, kurtulmak ya da ölmek durumundaydılar.

Şiddet sahnelerini içeren filmleri seyretmem pek. Ama vatan topraklarının nasıl korunduğunu ve bugünlere gelindiğini anlamak için gerçekçi filmler yapılması gerekiyor.. Bahaneler üreten ve ne açlık ne de savaş görmemiş modern insanın görsel desteğe ihtiyacı var. Modern insanın bu açmazı bir derece normal. Açlık ve savaş yaşamadık, nasıldır bilmiyoruz. Fakat hayatın değerini anlamalı ve televizyonla okumak arasında tercih yapmaya çalışırken yaptığımız savaşın basitliğini kavramalıyız diye düşünüyorum.

Türk tarihi boyunca insanlar çok trajik kararlar vermek zorunda kalmışlar: insanlar, vatan savunmasıyla çocukları, ailesi, nişanlısı ya da hayatı arasında tercihler yapmış. Bugün bizim yapmak zorunda olduğumuz tercihlerin çok azı bu kadar trajiktir:

Televizyon seyretmekle okumak, İngilizce çalışmakla Derby maçları seyretmek ya da hamburgerle sebze arasında 
tercih yapmak savaşa gitmekle ailenizle kalmak arasında tercih yapmak kadar zor olmasa gerek. Ailenizi terk etmek hiçbir yapmak istemediğiniz bir şeydir. Ama bu ülkede öyle zamanlar yaşanmış ki, ailenizle kalmanız vatan hainliği olmuştur.

Bugün buna benzer trajik tercihl
er yapmak zorunda değiliz. İngilizce öğrenemediğini ya da hayatını geliştiremediğini söyleyen ve üzgün rolü yapan insanların bahanelerine ya da kendi icadım mazeretlere bakıyorum da sanki hepsi birer şaka.

Bir haberde okumuştum. Bir anne sel baskının da iki çocuğundan sadece birini kurtarma şansı olduğunu görür ve birini sellere bırakır. Daha sonra sellere terk ettiği çocuğu da kurtulur. Trajediyi görüyor musunuz? Terk ettiğiniz seçenek peşinizden geliyor. Bu çocuğun annesine ya da annenin çocuğa karşı hayat boyu neler hissedebileceğini hayal bile edemiyorum. Düşünmek de istemiyorum.

Dostlar, çok azımız bu tür 
tercih er yapmak zorunda. Genellikle yapmak zorunda olduğumuz tercihler basittir. Ölüm-kalım savaşı değildir. Öyleyse şikayet etmeyi bırakıp televizyon-okuma, fast food-sebze yemekleri, sigara-sağlıklı bir hayat ya da riskler-rahatlık bölgesi v.s. arasında tercih yapmayı ertelemeyelim. Bu tercih er sonunda terk ettiklerimiz bizi hiçbir zaman incitmeyecek. Belki içerde hafif bir sancı bırakır, ama ne ölen ne de bize küsen olmayacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder