Buradaki notlar, belki bir gün daha uzun birer yazı olacaklar, belki de olmayacaklar. Ama burada kalacaklar. sugarpare
6 Temmuz 2018 Cuma
PAZARLAMADA YIKICI TEKNİKLER
Bugünlerde bize bir ürün tanıtımı için gelen dostlarımız oldu. Aile fertleri bu ürünü beğendikleri için ürünü bize tanıtan arkadaşımızdan almaya karar verdik. Bununla birlikte bunun için bazı hedefler koyduk ve bu ürünü hedeflerimize ulaştığımızda edinmek üzere kendimiz için bir ödül olarak biçtik.
Daha sonra ürün tanıtımı konusunu takip eden bir arkadaşımız nezaket gösterip evimizi aramış ve bu telefon sohbeti sırasında bizim hali hazırda alışveriş yaptığımız bir başka kurumla ilgili olumsuz bir yorumda bulunmuş. Artık pazarın tıkandığını, ilk gelenlerin bu alışverişten kazandığını ama sonradan gelenlerin çok kazanmadığını belirtmiş. (Aslında bu arkadaşın içinde bulunduğu organizasyon, pozitif hareket eden ve olması gerekeni bizzat gösteren değerli bir organizasyondur.) Elbette bu popüler optimist arkadaşa yorumunun cevabı nezaketle verilmiş. Fakat bir yandan da ortaya benim bloğum için güzel bir yazı konusu da çıkıvermiş!
Öncelikle “bir sektörde ilk olan kazanır” ifadesi ne yazık ki her zaman doğru değildir. İlk olmakla birlikte sebat etmek gerekir. Oturmamış bir sistemin ve pazarın ödülü de vardır bedeli de. İlk olmak, ne yazık ki sadece bir imtiyaz değil aynı zamanda sınavdır da. Halbûki sonradan gelenler hazır bir sisteme katılırlar. Birçok sorun çözülmüş, pazara ilk girenlerin yaşadığı pek çok aksaklık da giderilmiştir olur. "Bu sektörde ilk girenler kazandı" söylemi sözgelimi 2 yıl sonra size de döner. Çünkü bu süre zarfı sonunda gelenler artık ilk olmayacaklardır ve size de aynı şeyi söylerler.
İkincisi Türkiye gibi her yıl 1 milyon insanın 18 yaşına girdiği bir ülkede hiçbir konuda pazarın tıkanacağını sanmıyorum. Bir şirket başarısız olduysa pazar değil şirketin kendisi, öngörüsüzlük, programsızlık, nasipsizlik vs. gibi sebeplerden tıkanır. Bir şirket için açık olan bir pazar nasıl oluyor da kaliteli ürünler dağıtan başka bir şirket için kapanıyor?
Üçüncüsü dağıtım ağları kolayca tıkanmaz. Dağıtım ağı demek “her ürünün dağıtılabilmesi” demektir. Bir dağıtım ağında dürüstçe çalışılıyorsa, ürünün biri sevilmez veya pazara uymazsa bile onu kaldırır ve diğerini dolaşıma sunabilirsiniz. Bir ürün kaliteli olduğu halde de sevilmeyebilir, tutulmayabilir. Bu dağıtım ağına zarar vermez.
Dördüncüsü kullanıcılarına ve girişimcilerine para dışında artı değerler kazandıran bir organizasyonla yarışmanın yolu aynı yöntemleri takip etmektir. Bu da yüzlerce kitap ve seminer anlamına gelir. Genel olarak eğitime önem veren bir organizasyonun aynı hasasiyeti pazarlama konusunda da göstermesi gerekir.
Beşincisi başkalarının işleri hakkında (doğru söylüyor olsanız bile) olumsuz mesajlar vererek kendi işimizi büyütmek hayalden öteye gitmez. Hele hele siz de dışardan benzer görünen türden bir iş yapıyorsanız, verdiğiniz bütün olumsuz mesajlar size dönebilir. Zaten öyle de oluyor.
Bana göre "herhangi" bir değeri insanlara sunan "herhangi" bir kişinin yapması gereken, kendi alternatifini sunmasıdır. Sunduğunuzun değerin ışıltısı yeterince dikkat çekiciyse, çok söze gerek kalmaz. Sadece para değil aynı zamanda refah kazanmanın yolu budur.
Net hedeflere ve medenî cesarete sahip olan ve azimli her çalışkan insan pazarlamacı olabilir.
Ama "Elmas" olmak başka bir şeydir. Sadece istemek yetmez, dönüşmek de gerekir.
Elmas olun!
-----------
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder