Yıllar önce, bir üniversitede çalışırken, okula öğrencilerin de kullandığı servisle gidip-geliyordum. Hâliyle, özellikle ilgilenmeseniz de, sabah-akşam aynı otobüsle yolculuk ettiğiniz kişilerin mizaçlarını tanımak da kaçınılmaz oluyordu. Öğrencilerden birisi, Anadolu'da-memleketim olan Kırşehir'de kullanılan bir tabirle, biraz"ekemiş", yani bilmiş ve yaşından büyük görünen birisiydi. Bu öğrenci, etrafındakileri kişileri yönlendirme, bazen de manipüle etme alışkanlığına sahipti. Bu bayan, günlük hayatında baş örtü takan bir öğrenciydi, ama okulda başörtüsü takmak YÖK tarafından yasaklanmış olduğu için, diğer bir çok öğrenci gibi okula girerken başörtüsünü çıkarmak zorunda kalıyordu.
Ramazan ayındaydık ve servisler iftardan 30-45 dakika sonra kalkıyordu. Bu genel bir kuraldı ve okul yönetimi, bu konuyu otobüs yolcularının inisiyatifine bırakmamıştı. Çünkü, öğrenciler arasında anlaşmazlık çıkıyordu ve gençler de, ne yazık ki, kolaylıkla çözüme ulaşamıyorlardı!
Okulda akşam yemeği servis ediliyordu. Ayrıca Ramazan ayı olduğu için öğrencilerin bir kısmı oruç tutuyorlardı ve o saatlerde iftar etme vakti de gelmiş oluyordu. Yemekten-iftardan sonra da doğal olarak lavabo vs ihtiyacı ortaya çıkıyordu. Yani yemekten-iftardan hemen sonra otobüse gitmek mümkün değildi.
Bir sabah okula gelmiştik ve otobüsten inmek üzereyken, sözünü ettiğim bayan öğrencinin şoförle konuştuğunu gördüm. Sonra şoför bize dönüp, akşama otobüsün otobüsün saat 17.30'da değil de, saat 17.15'da hareket edeceğini söyledi. Ben, gülümsedim, ama hiç bir şey söylemedim. Çünkü ben öğrencilerimle okulun lokantasında yemek yemek üzere anlaşmıştım; böyle bir değişiklik yapılacak olsa bile, ertesi günden başlaması gerekirdi; o gün başlamamalıydı ve ayrıca emr-i vaki de olmamalıydı. Dolayısıyla onların bu dayatma içeren kararı beni ilgilendirmiyordu!
Ben, akşam öğrencilerimle yemek yedim, çay içtim ve saat 17.20 ye doğru rahvan-rahat adımlarla servis otobüsüne gelip sakin bir şekilde yerime geçip-oturdum, ama biraz sonra kopacak olan fırtınanın farkındaydım. Derken bu bayan öğrenci bana döndü: "Hocam siz böyle yaparsanız, millet ne yapmaz?" dedi. Ben de gayet sakin bir şekilde: "Ne yaptım acaba?" diye sordum. O da: "Geç geldiniz!" dedi. Ben de: "17.30'da kalkmıyor mu otobüs?" deyince, öğrenci: "Sabah şoför bey duyurmuştu; yola erken çıkacaktık" dedi.
Ben de: "Bu beni ilgilendirmez; Çünkü kurala aykırı ve kuralı değiştirmek için de benim veya otobüsteki hiç kimsenin fikrini almadınız!" dedim. O da: "Herkes tek tek soracak mıydık yani?" Ben de: "Tek tek sormaya gerek yoktu; Yüksek sesle, oylamaya sunabilirdiniz ve çoğunluk erken gitmeyi isteseydi, bir sonraki gün başlardık, ama siz bunu yapmadınız!" dedim." Öğrenci konuyu uzatınca cevabım şu oldu: "Sen baş örtülü bir bayansın; ve okula girmek için inançlarına atamam aykırı davranmaya zorlanıyorsun, buna içerliyorsun ve ben sana hak veriyorum da! Ama eline fırsat geçince, sen de bize kendi öznel kararlarını dayatıyorsun! Üstelik beni ikna edecek bir yetkin veya yetkinliğin de yok!" dedim. Bana: "Hoca olduğunuz için mi böyle konuşuyorsunuz?" deyince: "Hayır, insan olduğum için, birey olduğum için, beni ve otobüsteki diğer kişileri yok saymaya hakkın olmadığı için böyle konuşuyorum" dedim.
Bu cevabım üzerine tartışma bitmiş oldu.
İnsanı, herhâlde, en çok rahatsız eden, yok sayılmaktır! Yok sayılmanın, en ağır psikolojik cezalardan birisi olduğu söyleniyor.
Sivil inisiyatifin bir aksesuar olduğu varsayılarak, halk adına kararlar alınması, bireylerin yasal çerçeve içinde ve iyi niyetlerle ortaya koydukları çalışmaların, paradigma-inançlarla ilgili farklardan dolayı hor görülmesi, iyi niyetli ve alternatifi olmayan düzeyde kaliteli çalışmalar yapmakta olan insanların incitilmeleri, "bizden başkası yoktur ve var olamaz!" anlayışının eserleridir.
Bir düşünürün şu savunması ilginçtir (tam orijinali değil, ama anlamca aynı)cümlelerle veriyorum): "Beni vatan hainliği isnadıyla-suçlamasıyla mahkemeye verdiniz. Ya beraat ettiriniz veya idam ediniz! Ama verdiğiniz cezaya bakın: 9 ay hapis. Bu, kız kaçıranlara veya at hırsızlarına verilen bir cezadır! Bu cezayı hangi kanuna dayanarak verdiniz, lütfen bana izah ediniz!"
Hiç bir dayanak yoktur, sadece paradigması-dünya görüşür farklıdır. Bu düşünürün yüzlerce kez mahkemeye verilip-beraat etmiş olan kitapları, bugün Türkiye'nin her yerde bulunabilmektedir.
Peki ne oldu, kocaman bir ayıp oldu? Budur!
-----------------------
savassenel@gmail.com, savassenel@yahoo.com
Yüz yüze ve Online (Skype , Google Drive) verdiği dersler Eğitimler
Yurtdışı Eğitim Danışmanlığı Hizmetleri
Yüz yüze ve Online (Skype , Google Drive) verdiği dersler Eğitimler
Yurtdışı Eğitim Danışmanlığı Hizmetleri
SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI
AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com
(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com
(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder