Kendi gerçekliğimi kurmak ve kendi gerçekliğimde yaşamak için bazı şeylerden kaçarım. Bunlardan biri de haberleri seyretmemek ya da dinlememektir. İlgilendiğim konularda okur, kötü haberleri duymaktan kaçınırım. Çünkü olup bitenleri derinden hissederim. Bu bana ağır gelir.
Bana en itici gelen haberler ve görüntüler, insanın insana fiziksel ya da psikolojik olarak eziyet etmesidir. Yaratıcıya karşı her zaman saygılı olmaya çalışır ve her şeyin bir hikmeti olduğunu düşünürüm.
Bununla birlikte dimağımı ve kalbimi zorlayan şeyler olur. Bunlardan biri de zayıflara, özellikle çocuklara eziyet edilmesidir. Kendisinden başka kimseye zarar vermeyen, kendisine kötülük eden insanlar için hayır dua edebilir ve daha iyi olmasını dileyebilirim. Ama çocuklara kötü davranan insanlara hayır dua etmek içimden gelmez.
Çocuklara ve kendisinden zayıf bir yaratılmışa karşı zalimce davranmak, bana “iğrenç” gelir. Bir çocuk, eziyeti hak edecek ne yapabilir? Çocuklara eziyet eden biri zihinsel olarak hasta değilse cezaevine gönderilmeyi hak eder.
Malatya'da ortaya çıkan ve benim görüntülerini seyretmekten kaçınmayı başardığım olaylar bizi üzdü. Fakat çocuklara yapılan zulme her yerde rastlayabiliriz. Çocuklarını dinlemeyen anne babalar, gereksiz yere cezalandıran yetişkinler, iddia bültenleri okumak için saatler harcayan, ama çocuğuyla ilgili tek bir satır okumayan “vurdumduymaz” insanlar her yerde.
Kendilerinden güçlü birisinin yanında el pençe divan duran, ama zayıfları ve çocukları ezen, hırpalayan bu sefil insanlar her yerde. Onlardan uzak duruyorum. Kalbim parçalanıyor. Onlara ulaşamıyorum da. O kadar farklı bir düzlemde yaşıyorlar ve o kadar farklı bir dil kullanıyorlar ki.
Bu insanların çocuklarına da ulaşmak mümkün olmuyor. Sevgi dili bilmeyen bu çocuklara, artık sevgi de sökmüyor. Tedavi edilmeleri, dönüşmeleri, uzun ve acılı bir çaba gerektiriyor. Gerekli gereksiz tokat yiyen ve azarlanan bu çocuklara sevgi dilini de öğretmek zaman alıyor. Cezaevleri, ıslahevleri onlarla dolu.
Küçücük bedenleri ve hayat dolu gözleri, çaresizlikle doluyor. Yetişkinleri bile çökerten yalnızlık ve çaresizlik duygusunun, küçük bir çocuğa neler yapabileceğini düşünmek bile istemiyorum.
Bir gençle ya da bir çocukla iletişim içine girdiğim zaman, genç ve kırılgan bir beden ve kalple karşı karşıya olduğu düşünür ve dikkatli konuşurum. Çünkü özellikle çocukların ve gençlerin çok kırılgan bir kalpleri vardır.
Peki, ben ya da duyarlı bütün eğitimciler böyle yaparken neden bazı insanlar bunun tersini yaparlar? Acaba zayıf ezmek, yetişkin olmanın gereği de biz mi bilmiyoruz?
Ne diyeyim? “Yaşasın zalimler için cehennem” diyorum. Başka bir şey demiyorum.
---------------
Savaş ŞENEL: İngilizce Öğretmeni, İletişim Danışmanı, Okunaklı-Anlaşılır Yazarlık Koçu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder