13 Temmuz 2009 Pazartesi

HAYATIMDAN KOMİK BİR OLAY: KAPI DİNLEME HİKÂYESİ


Bir zamanlar, bir özel ders bürosunda çok zengin bir ailenin çocuğuna ders veriyordum. Farklı, zor ve o derecede istikbal vaat eden bir delikanlıydı. Zaman içinde onunla anlaştık. Ona farklı branşlardan ders veren birkaç kişi daha vardı ve hepsi de kendi alanlarında iyi öğretmenlerdi. Öğrencimiz, üniversiteye dil-İngilizce puanıyla hazırlandığı için benim ders saatlerim biraz daha fazlaydı ve dolayısıyla öğrenciyle en çok zamanı geçiren kişi bendim. Bununla birlikte diğer öğretmenlerin de bu konuda en az benim kadar önemli birer rolü olduğunu da biliyordum.
Yazının devamını okumak için bu satırları tıklayınız.
-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

9 Temmuz 2009 Perşembe

ESTETİK-LATİF İNSAN



“Latif” insanlar, her zaman dikkatimi çekmişlerdir. Bununla birlikte “latif olma hâli”, yakın zamanda tanıma şansına sahip olduğum bir arkadaşımla, bugünlerde ve yeniden farkına vardığım bir nitelik olarak karşıma çıktı.

Bir insanla zaman geçirmek sizi yormuyorsa, aksine onunla birlikteyken ve sonrasında neşelendiğinizi hissediyorsanız, aynı statüde olan başka kişilerle sadece gerektiği kadar görüşürken, bu kişiyle sıklıkla görüşmek istiyorsanız, latif-estetik bir insanla karşı karşıyasınız demektir. Burada asıl konu, sizin o kişiye karşı duygularınızın derecesi değildir. Çünkü diğer bazı çok sevdiğiniz ve önemsediğiniz, ama bir arada duramadığınız kişiler de vardır!

Latif kişiler, her konuda sizinle aynı şekilde düşünmeyebilirler; ama sizi rahatsız edecek bir üslupla sorular sormazlar. Hareketleri ve konuşmaları yumuşak ve dikkatlidir. Fakat sahip oldukları bu dikkat ve özen, gözle görülmez ve sizi gerginliğe sevk etmez.

Letafetin diğer bir anlamı da, “size kazandırdıklarını veya bir şeyler verdiğini hissettirmemektir”. Bu türden kişiler, size çok şey katarlar, ama bunun farkına varmanız zaman alabilir. Letafet, aslında kendisini anons etmeyen, sizin sürekli hissettiğiniz, ama sonradan teşhis edip isim koyduğunuz bir şeydir. Bu sebeple olsa gerek, latif olma hâli herkesçe anlaşılacak düzeyde “okunaklı” bir durum değildir diye düşünüyorum.

Doğuştan da olmakla birlikte, latif olma hâli, yetişkinler için, biraz da çeşitli hüzünlerle gelir kanısındayım. Sanatın herhangi bir çeşidiyle ilgilenmek, okumak, başkalarının dertleriyle ilgilenmek ve diğer insanları önemsemek ve zarif, ama sağlam bir duruşa sahip olmak latif kişilere özgü vasıflardır. Latif insanlar, melankolik kişiler değildirler. Fakat hüznü tanıyan kişiler olarak, neşeyi incelikle duyumsama konusunda da ustadırlar.

Elbette kişisel bakımı önemsemek, estetik bir şekilde giyinmek vs gibi şeyler de, bu türden kişilerin letafetini öne çıkarır. Bununla birlikte, bu kişilerdeki latif olma hâli, giyim, makyaj, parfüm vs gibi şeylerden bağımsız bir şekilde, kendi başına var olabilen ve içerden dışarı sızan bir vasıftır diye düşünüyorum.

-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Kendini Özel Hissetmek, Bazen Yorucudur!



-->Geçen hafta sonunda Network Twentyone International nezdinde düzenlenen iki günlük bir seminerler dizisini dinlemek üzere Ankara’ya gittim. Lider olduklarını, aldıkları net sonuçlarla kanıtlamış olan bir grup işkadınını ve işadamını dinleme fırsatım oldu. Hayatın içinden gelen bu güzel konuşmaları dinlerken, öğrencilerimin, arkadaşlarımın, dostlarımın ve okurlarımın da bu konuşmaları dinliyor olmalarını yürekten istedim. Çünkü bu konuşmalarda utopik hayaller yoktu; oldukça gerçekçi, sıcak ve umut veren hayaller vardı. Bir sonraki seminerin biletini aldım ve o seminere daha çok kişiyi davet etmeye karar verdim.

Gençlik yıllarımda, kendimi bir şekilde özel hissetmek hoşuma giderdi. Çok önemli birisini dinleyen kişiler arasında olmak, güzel ve herkesin bilmediği bir mekânda bulunmak veya kitap okuma alışkanlığına sahip olmak gibi şeyler, kendimi özel hissetmemi sağlarlardı ve bundan bencilce bir keyif de alırdım!

Fakat yaşım ilerledikçe, eskiden kendimi özel hissetmemi sağlayan şeyler, beni “inceden” üzmeye başladı. Mesela birisinin kitap okuma alışkanlığı olmaması, ama benim bu alışkanlığa sahip bulunmam, bana keyif vermiyor. İstiyorum ki, kitap okuyanların sayısı artsın ve artık bir grup insana ait bir vasıf olmaktan çıksın. Çünkü hayatın bu şekilde daha güzel olacağına inanıyorum.

Yine güzel bir mekânda otururken, orada olmaktan keyif alabilecek kişileri düşünüyorum. Elime geçen herhangi bir dokumana bakarken, “?acaba bu dokuman başka kimlerin işine yarar” diye kafa yoruyorum. Sevdiğim şeylerle ilgili blogları açmamın sebebi de budur; bana keyif veren şeyleri, okurlarımın da, isterlerse, deneyimlemelerine olanak sağlamaktır.

Bu tavrım başka milletler için de geçerlidir. Sözgelimi: “Amerika’da evlilikler çatırdıyor, ama Türkiye’de daha dayanıklılar” veya “Alman gençleri, Türk gençlerinden daha çok uyuşturucu kullanıyor” diye düşünmek bana sevinç vermiyor; beni sevindirmiyor. Çünkü ben, evlilik kurumunun sadece ülkemizde değil dünyanın her yanında ayakta durmasını arzu ediyorum ve dünyanın hiçbir ülkesinde gençlerin uyuşturucu kullanmalarını istemiyorum.

Paylaşmak da bana kendimi özel hissettirir. Ve doğal olarak bu vasfın da yayılmasını istiyorum ve aslında millet olarak bu konuda fena da sayılmayız. Türk insanı paylaşmayı seviyor.

Yani uzun sözün kısası, hep birlikte “özelleşsek” bu beni daha çok sevindirir!

Hem de çocuklar gibi sevindirir! 
-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

7 Temmuz 2009 Salı

Bir Sohbetten İlhamla: Yokluğa İnanmanın Ödülü Var mı?


Geçenlerde bir arkadaşımla Kadıköy’de, güzel bir kafenin caddeye yukardan bakan açık kısmında sohbet ederken, gözlerim bir an onun aydınlık yüzüne ve tebessümüne takıldı. Latif bir insandır, yüzü hayat doludur ve çok da güzel tebessüm eder. Onu sevinçli görmek de ayrıca güzel bir şeydir. Neşe gelince, ardından hüzün de gelirmiş; onun bu hâlini devamlı korumasını içimden dilerken, bir an insanların yok olacağına dair fikir, daha doğrusu inanç aklıma düştü. O yüzün ve tebessümün sonsuzlukta yok olacağına bir an bile inanmanın bana ne kadar ağır geleceğini hissettim!

Daha küçük bir çocukken geceleri, bütün evrenin yok olacağını ve özellikle annemi bir daha göremeyeceğimi düşünüp, çok ciddî bir şekilde üzüldüğümü hatırlarım.

Önceleri çocukça bir duygusallıkla yaşamış olduğum bu hüzün, sonraları yerini ölümden sonra varlığa dair inanca bıraktı. Çünkü tanıdığım insanlar, sevdiklerim ve yaşadığım olaylar arttıkça, ölümden sonra yok olacağımız fikri bana iyice ağır gelmeye başlamıştı; bunu kaldıramadım ve seçimimi yaptım.

Gerçek olan şey, ölümden sonra yok olacağımız düşünceyse; yani bütün bu sevdiklerimiz, yaşadıklarımız, okuduğumuz şiirler, dinlediğimiz şarkılar velhasıl her güzel şey sonsuzda yitip-gideceklerse (bile), ben bunu inkâr ediyorum! Peki bu rahatlığım nereden kaynaklanıyor?

Çünkü yokluğa dair olan bu inanç doğruysa (bile), bu inancı reddetmenin yaptırımı yok! Çünkü yokluk, kendisine inananlara da, inanmayanlara da aynı yeri; daha doğrusu aynı cehennemi vaat ediyor: Yokluk cehennemini! Bu inancın, adaleti bu!
Peki ölümden sonra hayat varsa, sevdiklerimizi veya sevdiğimiz şeyleri görecek miyiz? Varlığa inanmanın bize bu konuda vermiş olduğu kesin bir söz var mı? Hayır. Ama bu konuda vermekte olduğu bir umut var!

Yahu insan umutla yaşarmış! Ben umutla yaşayanlardanım.

Bir arkadaşınız, bir gün sizin yok olup-gideceğinize inanıyorsa, size karşı duyduğu sevgi ve biçtiği değer arttıkça, sizin sonsuza dair yok olacağınız şeklindeki bu düşünce onu acıtmaz mı? Yok olmaya mahkum olduğuna inandığı arkadaşını, yani sizi kaybedeceğine dair bu düşüncenin getirdiği hüzün onu yaralamaz mı? Bu acıdan kurtulmak için sizi eksiltmeye ve bu şekilde o acıdan kurtulmaya çalışmaz mı?İki şeyi bir arada taşıyabiliyorsa; yani sonsuza değin kaybolacağınız düşüncesiyle baş etmek için sizi eksiltmeye de yanaşmıyorsa, acısından ya şair ya da sarhoş olmaz mı?

Bi’ düşünün!

-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------