24 Ağustos 2009 Pazartesi

Bir Ramazan Yazısı: Günahlarımı Kimseciklere Anlatmam!



Şakacı bir arkadaşım, bir gün, kendisinin sıklıkla yapmakta olduğu bir şeyi benim de yapıp-yapmadığımı sordu. Ben de ona onun dilince: "Kanka, öyle bir şey yapmadım; yapsam da haberin olmaz!" deyip-bastım kahkahayı!

Bu arkadaşım, kendisini yanlış bir şekilde ifade eden bir yaşam tarzı seçmiştir ve aslında başkalarını itirafa zorlamakla, biraz da kendisini rahatlatmak ister. Bu düşüncemi, kişilik olarak sevdiğim bu arkadaşıma da sıklıkla ifade ederim.

Batı kültüründe "günah çıkarma-confession" anlayışı vardır. Bir din adamına-rahibe gidip suçlarınızı-günahlarınızı anlatıp-"arınırsınız" fakat bu arada sizi dinleyen rahip "kirlenir." İnsanların "itiraflarını" dinlemenin onlarda bir çok sıkıntı ve rahatsızlık meydana getirdiği söyleniyor. Neden mi?

Birincisi, başka insanların günahlarını bilmek "ilahi-tanrısal" bir yüktür. Bir insanın kaldıracağı bir yük değildir. Ama psikolog, psikiyatr vs kişiler, kişilerin sorunlarını gerektiği kadar dinlerler, çünkü eğitimleri, donanımları ve yetkileri vardır. Bununla birlikte, bu konu onlar için de zor ve yorucudur.

İkincisi, dinî açıdan bakarsak, İslam anlayışında "günah" saklanır, asla reklam edilmez. İslamî kaynaklara göre, saklı tutulan günah ve kusurlarun affedilme şansları da yüksektir.

Üçüncüsü, günah ve kusurlarınızı anlattığınız kişiler zayıf karakterli kişilerse, bazı konularda suç ortağınız olma şansını kullanma konusunda cesaret alırlar ki, bu da çok itici bir şeydir.

Dördüncüsü, gün olur-devran döner, günahlarınızı anlattığınız kişiler, bunları koz olarak kullanabilirler veya istemeden ağızlarında kaçırabilirler.
Beşincisi, eğer dinleyen tarafsanız, günahlarını bildiğimiz kişilere karşı duygularınız değişebilir, onları seviyorsanız, bazı şeyleri bilmek sizi derinden yaralayabilir. Teorik olarak insanların günahları veya kusurları olabileceğini bilip, kabul etseniz de, sevdiğimiz birisinin günahlarını net bir şekilde bilmek incitici ve acı verici olabilir.

En iyisi, "günah" dediğiniz şeyleri kim affetme yetkisine sahipse, ona anlatmak gerekir veya sizin "kul hakkı" açısından konuyla ilginiz yoksa, yine en iyisi başkalarının günahlarını dinlememektir diye düşünüyorum. Kul hakkı varsa, ne yapılması gerektiğini din adamlarımız söylüyorlar. Onun dışında, vicdanınızı rahatlatmak için insanlara kusur ve günahları anlatmaya veya anlatanları dinlemeye kişisel olarak karşıyım.

Bana farklı konularda danışan kişilerle iletişim halindeyken en çok dikkat ettiğim şeylerden birisi de, konu dışında özel hayatlarına girmemelerini sağlamaktır. Mutlaka bir şeyleri anlatması gerekiyorsa, öncelikle "özel bir konuya giriyorsunuz, sanırım farkındasınız" diyerek onları uyarırım. Elbette, onların benimle paylaştıkları şeyleri başkalarıyla paylaşmam, ama bu uyarıyı yapmakta da yarar görüyorum.

Bana gelince, benim günahlarımdan kime ne? Ha affetme yetkiniz varsa, buyrun anlatayım! Ama nerde!

Çarpık Bir Paradigma Neler Yaptırır? Darwin Amcanın Teorisi, Güzel bir film "Hotel Rwanda"




Bana bir fikir sistemi anlatıldığında onun "çıktılarına"-meyvelerine bakma alışkanlığım vardır. Yani çok parlak veya mantıklı görünen bir paradigmanın-düşünce sisteminin pratikte ortaya çıkan meyvelerini göz önüne almadan, onu hakkıyla değerlendirmem mümkün değildir.

Uyguladığım bu bakış açısının -bence- ne denli doğru olduğunu Darwin Teorisiyle ilgili olarak yaptığım okumalarda daha çok farkettim.

Kısaca, insanın ilk yaratıldığında böyle olmadığını, zaman ve evrimle bu hâline ulaştığını savunan bir teori (bilimsel gerçek değil) bazı kişilere ilginç veya bir bakıma mantıklı da gelebilir. Ama bu teoriyiye göre biz Türklerin veya Asyalıların, kısaca Avrupalılar dışındaki insanların daha insan olmayı başaramadıklarını, yani ara-form olduklarını öğrendim. Çünkü Darwin'e göre evrim sürecini tamamlayan kişiler, sadece Avrupalılarmış!

Şimdi gelelim bir paradigmanın, yani değerler sisteminin pratiğe nasıl yansıdığına:

Churchil kitle imha silahları kullanma konusunda "Türklere acımayın, onlar insan sayılmazlar" derken bu düşünceyle harekete diyordu.

Hep merak ettiğim birşey vardı: Avrupalılar Asya veya Afrika ülkelerine girdiklerinde nasıl böyle fütursuzca davranabiliyorlardı?

Sinemayı seven ve elindeki filmleri benimle paylaşma inceliği gösteren bir öğrencim, geçenlerde bana bir kaç film getirdi. Bu filmler arasında "Hotel Rwanda" adlı bir filme rastladım ve seyrettim. Bu filmde oldukça ilginç bir bölüm var: Hutularla Tutsilerin çatışacaklarını ve Tutsilerin açıkça bir katlima kurban gideceklerini gören Birleşmiş Milletler güçleri, bütün beyazları alıp-ülkeyi terkederler. Orada Avrupalı-Belçikalı olan bir general üzüntüsünden ağlar ve filmin ana karakterine şunu söyler: "Siz insan değilsiniz, Avrupalılar sizi insandan saymıyorlar. Birbirinizi katletmenizi seyredecekler!" Çünkü iki taraf ta siyahî insanlardı, eğer taraflardan birisi Avrupalı olsaydı, BM olaya el koyardı. Çünkü Avrupalılar insandılar! Üstelik Tutsi ve Hutu ayrımını da sömürgeci Belçikalılar uydurmuşlardır, yani onlardan önce öyle bir ayrım da hiç olmamıştır!


Bir insanın zihnindeki paradigma buna müsait olmasa, elinde güç olduğu hâlde bir katliamı engellemek yerine neden seyirci kalır? Vicdanını rahatlatan bir teselli olmasa bir katliamı nasıl hoş görür? Mümkün değil!

İşte dostlar, Darwin Teorisi insanlara bu cesareti verdi. Bu insanlar, belki Darwin Teorisi olmasaydı da katliam yapacaklardı veya katliamlara seyirci kalacaklardı. Ama sözde akademisyen bir adam: "Avrupalılar dışındaki insanlar evrimlerini tamamlamamış, ara formlardır, başka bir tabirle insan sayılmazlar; onlar hayvandırlar deyince, katliamcılar bundan daha bir cesaret almışlardır ve vicdanlarını rahatlatmışlardır.

Peki benim paradigmam ne diyor: "Bütün insanlar eşittirler; Onları farklı veya birbirlerinden değerli kılan, ırkları veya renkleri değildir, hayata bakışları ve değerler sistemidir. Bununla birlikte, hayata bakışları ve paradigmaları yanlış da olsa, hiç bir şekilde katledilmeyi hak etmezler. Eğer suçları varsa, adil bir şekilde yargılanırlar ve cezalandırılırlar."

Bu yüzden Darwin amcayla bir sorunum yok ama, teorisini hiç mi hiç sevmiyorum. Bir Avrupalı olmadığım için, beni insan kabule tmeyen, insana yakın bir ara form-yani "hayvan" olarak gören bir paradigmanın, gerçek olup-olmadığı da beni ilgilendirmiyor.

Düzgün bir paradigmaya sahip olan insanların da yanlışları olabilir, ama kişi iyi niyetliyse bu yanlışlar kalıcı olmazlar. Fakat çarpık bir paradigma, sürekli yanlış eylemler ve seçimler doğurur. Bu sebeple, iyi kitaplar okumaya, iyi filmler seyretmeye ve iyi insanlarla zaman geçirmeye çalışıyorum. Çünkü beni ben yapan paradigmamdır; ondan kaynaklanan eylemlerim ve seçimlerimdir.
-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Salacak’ta Üç Radyocu: Gerisi Uzun Bir Sohbet…




Beni en çok dinlendiren şeylerden birisinin okurlarımla konuşmak-sohbet etmek olduğunu söylemeliyim. Bu görüşmeleri istediğim sıklıkta yapabilmek için, şu sıralar çalışma programımı gözden geçiriyorum!

Okurlarım arasında çeşitli mesleklerden-sektörlerden kişiler olması da ayrıca bir zenginlik diye düşünüyorum. Bununla birlikte ilgili olduğum konular sebebiyle özellikle yazar, editör veya radyocu olan okurlarımla daha farklı söyleşilerimiz oluyor.

Bir akşam hava serinleyince ailece Üsküdar’da kısa bir geziye çıktık ve Yeni Camiyi ziyaret ettik. Caminin ve avlunun sükûnet dolu havası hepimizi ve şadırvanı da bütün çocuklar gibi suyla oynamayı seven bebelerimizi bayağı dinlendirdi. Camiyi ziyaret eden yabancı turistlerle biraz sohbet ettik ve Türkçe bilen bir Alman’a rastladık.

Aile gezimizin sonunda daha önce çay sohbetine davet etmiş olduğum bir editör-radyocu okurum olan Enise Can Hanımla görüşmek üzere Salacak’a doğru yola koyuldum. İsminde “Balıkçıları koruma Derneği” gibi hoş bir ifade geçen bir çay bahçesine gittim. Enise Hanım ve “manevî kardeşim” olarak tanıtıp-değer verdiği Serkan Ünal Bey beni karşıladılar. İki radyocu dostla, akşamın serinliği, denizin rahatlatıcı havası ve tabi ki çayın etkisiyle güzel bir akşam yaşadım!

Enise Hanım iş dünyasıyla ilgili bir sitede editör; yani asıl işi bu. Ama ayrıca hafta sonlarında Radyo VizyonTürk’te “Rüzgâr Gülü” adlı bir program yapıyorlar. (Radyonun ve iş Dünyasından haberler içeren sitenin adresleri aşağıda verilmiştir.) Programın yayın gün ve saatleri Cumartesi-Pazar. 16.00-18.00. Serkan Bey şu aralar radyo programlarına kısa bir ara vermişler, ama yakında o da başlayacak eminim, çünkü radyoculuk ilginç bir tutkudur.

Enise Hanım benim bloglarımı İSMEK’te Radyoculuk kurslarında duymuş. Dersleri veren beyefendi, benim radyoculukla ilgili bir yazımı çoğaltıp-kursiyerlere dağıtmışlar. Ne güzel etmişler, ne iyi etmişler ki, güzel dostlarla tanışmama sebep oldular. Enise Hanım beni ve müstakbel radyo programını birlikte yapacağımız Nuray Odabaş’ı programlarına davet ettiler! Daha sonra her şey gibi, o güzel akşam ve sohbetler başka bir zamanda başka bir yerde başlamak üzere bitti!

Cumartesi günü, yani bugün de Enise Hanım’ın programını dinledim. Çok hoş bir tarzla karşılaştım. Programı dinleyenleri güzel bir sohbet ve müzik karşılıyor. Bu arada Enise Hanım incelik gösterip, benim kitabımdan bir yazı okudular. Kendi yazımı başarılı bir radyocunun sesinden dinlemek sıra dışı bir deneyimdi! Umarım başka yazılarımı da seslendirirler!
-----------------------


SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Radyo programı yapmak istiyorum! Kim tutar beni?

Kitabım sebebiyle tanışmış olduğumuz bir arkadaşım olan Nuray'la konuşurken aklımıza bir radyo programı yapma fikri geldi. (Bu arada bana sıklıkla sorulan bir sorunun cevabını da vereyim: "Estetik-Latif İnsan" yazısını bana ilham etmiş olan kişi de Nuray'dır (Nuray Odabaş). Nuray, Halkla İlişkiler konusunda uzman olduğu için, benim projelerimle ilgili olarak onunla konuşuruz. Yine böyle sohbetlerimizin birisinde birlikte radyo programı yapma fikri doğdu: "aslında yapacağımız şey zaten konuşmakta olduğumuz konuları radyoya taşımak olacak" diye düşündük! Ben uzun zaman önce radyo programları yapıyordum ve Nuray da alanı dolayısıyla insan ilişkileri konusunda ayrıca deneyimli. Daha ne olsun? Program konseptinin ne olabileceğiniz de düşünmeye başladık. Mesela Erkek ve Kadın bakış açısındaki farklılığı, genç bir bireyle orta yaşlı bir bireyin bakış açısındaki farklılığı veya her ikisini temel alabiliriz. Bunlar programın sürekli konuları olmayacaklar, bizim herhangi bir konuya bakış açımızı şekillendirecekler. Program adı konusunda da düşünüyoruz. Mesela "Nuray'la Savaş" güzel bir isim olabilir, ama bir yandan da herkesi Nuray'la Savaşmaya davet etmiş oluruz, ki buna gerek yok! Belki "Savaş'la Nuray" olur veya "Nuray & Savaş: Sizin için tartışıyorlar" olabilir. Bunlar şimdilik aklıma gelen isimler. Konular çok çeşitli olabilir: İletişim, insan ilişkileri, kadın-erkek ilişkileri, aşk, nefret, sinema, sanat, şiir, edebiyat, ekonomi ve daha bir çok şey. Nasıl bir program olacağını ben de çok merak ediyorum! Program adı ve konularıyla ilgili önerilerinizi bekliyoruz. Yaz yaz nereye kadar? E bi yere kadar! Biraz da konuşalım, değil mi ama?
-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

Teoman'ı ve Serdar Ortaç'ı yakından takip ediyorum...



Bir gün televizyon açıktı ve bir videoklip yayına girdi. Başımı kaldırıp: "Bu kim yahu?" dediğimi hatırlıyorum. Videoklipte yer alan şarkı, Teoman'ın seslendirdiği "Gemiler" adlı şarkıydı. Bu şarkı daha önce başkaları tarafından da seslendirilmiş, ama ben bu şarkıyı Teoman'la tanımıştım.Sonra hemen gidip albümü aldım ve sonraki hafta sürekli dinledim. Ondan sonra Teoman'ın peşini bırakmadım ve bütün albümlerini dinledim.

Teoman, ilginç bir sanatçı; Şarkı sözleri, müziği, yorumu çok ilginç. Fakat daha önemlisi hayatla başı dertte. Eğer yazdıkları, yaşadığı-deneyimlediği şeylerse, çok ciddi bir şekilde acı çekiyor diye düşünüyorum...

Önceki albümünlerini dinlediğim gibi son albümünü "İnsanlık Hâllerini" de dinledim. Derslere giderken, yollarda, vapurda vs. sıklıkla dinliyorum. Benim yazılarla veya şiirlerimle dile getirdiğim gibi, o da deneyimlerini-duyumsadıklarını
şarkılarıyla dile getiriyor.

Ama aramızda şöyle bir fark var sanki: Ben yazarken deneyimlerimi, yaşadıklarımı yani beni inciten şeyleri kendimden uzaklaştırıp dışardan bakıyorum. Ama Teoman gittikçe onlara dalıyor ve sanki bu acıyı seviyor...

Serdar Ortaç'ta bu şekilde dikkatimi çeken sanatçılardan. Önce radyo programlarıyla dikkatimi çekti. Çok ilginç bir sesi ve tarzı vardı. Yani çok önceleri takip etmeye ve dinlemeye başlamıştım. Bazı dostlarım bu ilgime şaşırdılar. Ama bir gün o: "Erovizyonu bırakın, Türkçe Olimpiyatlarına bakın; Olağan üstü bir şey bu" deyince ona olan ilgimin haksız olmadığını anladım!

Teoman'ın ve Sertaç Ortaç'ın duyarlıkları ve aslında acıları büyük ve bu açıdan onları yakından takip ediyorum. Bir çokları onlara bakınca birer "şöhret şarhoşu" veya "bohem" bir hayat görebilirler. Ama ben onlarda ilginç birer serüven görüyorum.

Bakalım bu sıkıntı onları nereye götürecek!

Bir yere, iyi bir yere gitmeleri gerekiyor; Yaşadıkları acı ya onları bitirecek ya da dönüştürecek.

Bakalım ne olacak...

-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Sevdikleriniz Çoksa Dualarınız da Çok Olur!


Bir ara, dua etmeyi ihmal ettiğimin farkına vardım ve yeniden dua etmeye başladım. Bunun sebebi de, sevdiğim insanlardı. Çünkü insan, kendi etki alanıyla ilgi alanının arasındaki derin farkı en çok sevdiği insanlar sebebiyle hissediyor diye düşünüyorum. Sevdikleriniz ve onlarla ilgili dilekleriniz aklınıza geldiği zaman şunu görürsünüz: Onlara dair içinizde beslediğiniz beklentilerinizle, onlar için ortaya koyabileceğiniz çaba arasındaki fark çok büyüktür ve bu fark sizi ürpertir!

Beklentileriniz o kadar büyük, ama gücünüz de bir o kadar sınırlıdır!

Beklentilerinizle yapabilecekleriniz arasındaki o derin boşluğu dolduracak tek şey olarak da aklınıza dua etmek geliyor!

Sevmenin zor ve çaba isteyen bir yanı da şudur:

Bir insana karşı duyduğunuz derin sevginin onun hayatına müdahale eder hâle gelmemesi konusunda çaba göstermek zorundasınızdır. Sevginizin muhatabı bir arkadaşınız, öğrenciniz, akrabanız veya kendi çocuğunuz da olsa, onun bir hayatı vardır ve kendi yolunu doğal bir şekilde bulmasına izin vermeniz gerekir. Derin sevginizin getirdiği koruyucu tavırla, onun kendisini bulması gerektiği gerçeği arasında gidip-gelirsiniz. Bir yandan da hayatın sevdiklerinize getirebileceği üzücü ve olası şeyler aklınıza geldikçe inceden hüzünlenirsiniz.

Her şeye gücünüz yetmez, sevdiklerinizi her şeyden koruyamaz ve bütün isteklerini karşılayamazsınız.

Derken dua etmeyi uzun bir süre ihmal edip-bırakmışken, yeniden dua etmeye başlarsınız.

Ve çok güzel dualarınız olur.

-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

4 Ağustos 2009 Salı

En Çok Satan Değilse de, En Çok Sorulan Kitap Bende! Dert Bende, Derman Sizde!


Önce kendim için yazdığım yazılar, okurlarını bulunca artık onlar için de yazmaya ve “şöhretinizin biçimi sizi esir alır” sözünü yaşamaya başladım. Hep ümit veren yazılar yazıp bu şekilde tanınınca, dertlenen yazılar yazmak “imajıma” uymaz oldu. Bir okurumun ilginç bir cümlesiyle irkildim ve kendime geldim: “Üzüntüleriniz olduğundan eminim. Ama o kadar çok insan size bakıyor ki, bunları yazamıyorsunuz!”
Yazının devamını okumak için bu satırları tıklayınız.
-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------