8 Haziran 2009 Pazartesi

Duygularım benimdir, ama "efendim" olmamalılar!


Okurlarımla, öğrencilerimle, gençlerle ve bazen kendimle konuşurken, şunu anlıyorum: Duygularımızın varlığını kabul etmekle, onların doğruluklarını onaylayıp onlara göre davranmak başka şeylerdir. “Bunu bilmeyecek ne var?” deyip, bana bilgiçlik yapabilirsiniz! Herkesin bana kibarca bilgiçlik yapmaya hakkı var elbette! Ama ben de o zaman şunu söylerim:
“Bir şeyi bilmekle, onu içselleştirip hayata dökmek birbirlerinden farklı şeylerdir. Duygularımızın birer deneyim oldukları, ama efendilerimiz olmadıkları gerçeğini unuttuğumuz veya görmezden geldiğimiz durumlar sizce nadir mi?”

Nadir değildir. Hatta bu farkı bilmeyen de çok. Türkiye’de kitabî ve şifahî kültürün zayıf olması, bu tür ilkelerin az bilinir olmasına sebep oluyor. İnsanlar, Google’dan dünyayla ilgili bir sürü şeyi öğreniyorlar, ama kendileri hakkında çok az şey biliyorlar.

“Sebepleri iltibas etmek-birbirine karıştırmamak” yani bir şeyin asıl sebebini bulup, ona göre davranmak, konuyla ilgisi olan, ama "esas" olmayan bir şeyi devre dışı bırakmak çok önemli. Mesela, sevdiklerimle ciddi bir tonda konuştuğum olur. Evet, belki bir şeye kızmışımdır. Ama aklı başında hiç kimse, bir başka insana sadece öfkelendiği için çıkışmaz. Bazen bu da olur, ama bu tavır bir alışkanlık hâlini alamaz; almamalıdır. Yani "öfke" konuda asıl aktör değildir.

Bir şeye kızdıysam veya üzüldüysem, ki bu genellikle ciddî bir konudur, bilerek ve organize olarak, konuşmam gereken kişiyi davet eder ve sesimi yükseltirim. Sevdiklerimi, bilerek ve gayet özenle “incittiğim” olur. Ama bunun sebebi öfkem olamaz ve aslında asıl amacım incitmek değildir. Belki duruşumun veya tavrımın yan etkisi böyle olabilir. Fakat hiç kimseyle sadece öfkelendiğim için tartışmak istemem ve bundan da kaçınırım. Benim hikâyem gariptir. “İncitmeyi” sonradan öğrendim. İnsanların buna da ihtiyaç duyduklarını, sevginin her zaman demokrasiyle idare edilemediğini zamanla anladım.

Dolayısıyla sözgelimi birisine kızmış bulunmanız, mutlaka onunla yüzleşmenizi veya kavga etmenizi, birisine aşık olmanız, mutlaka ona bunu söylemenizi veya onunla bir araya gelmenizi, birisinden nefret etmeniz, mutlaka ona düşman olmanızı veya ondan uzak kalmanızı gerektirmez. Oturup-düşünürsünüz ve ne yapmanız gerektiğine, sadece kalbinizle veya sadece beyninizle değil, siz, beyniniz, kalbiniz ve mümkünse bir dostunuzla birlikte karar verirsiniz. Bu dörtlü, “akıl” dediğimiz şeyi ortaya çıkarır.

Bu dörtlüyle toplantı yapmak çok önemlidir. Çünkü çatışırlar, anlaşırlar ve güçler dengesini sağlarlar. Bırakın çatışsınlar, bu güzeldir! Mesela kalbiniz acı içindedir, kararları aceleci olabilir. Beyniniz, duygularınızı ihmal edebilir; konuya gereğinden çok “dijital-duygusuz” bakabilir. Siz, bu ikisinin sesini duyamayabilirsiniz ve bir dostunuz sizi dışardan görebilir.

İlk başta bu dörtlüyü bir araya getirmek zor olabilir. Ama zamanla daha rahat ve daha kısa zamanda karar verirsiniz. Bu tür şeyler, zenaattir; yani tekrarlarla sizde bir beceri hâlini alırlar.
Duygularımın varlıkla
rını inkâr etmem. Bununla birlikte sakıncalı görüp, silmek için uğraştığım duygularım da var. Ama efendilerim olamazlar.

Tek efendim, benimsediğim değerlerdir. İnsan, değerlerime hiç mi ihanet etmez? Elbette. Ama ihanet haz verirse de, sonuçta mutsuzluk getirir. Ondan ihanet diyoruz! Değil mi yani?

-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder