16 Şubat 2011 Çarşamba

Ben ne anlayışlı adammışım! Öğretim Üyesi Gökhan Eken, Bira ve Öğrencilerle Kanka Olmak!


Özel şoförümüzle Malezya’dan Singapura giderken, yolda yemek vs ihtiyaçlarımız için mola verdik. Ben hamburger aldım ve masaya oturdum. Şoförümüzle sohbet ederken, hamburgerin lezzetli olduğunu söyleyip ona da tavsiye ettim. O da bana “Hindu” olduğunu ve zayıf İngilizcesiyle: “Biz ineğe tapıyoruz, ondan dolayı inek eti yemem. Hamburgerde de inek eti olabilir” dedi. Yani İngilizce olarak “worship-tapmak” kelimesini kullandı. Bense o ana kadar onun müslüman olduğunu sanıyordm. Eğer onun Hindu olduğunu ve bu konuda dikkatli davrandığını bilseydim, hamburger yerine başka bir şeyi sipariş verirdim. Ona dedim ki: “Eğer benim içinde inek eti olma ihtimali bulunan bir şeyi yiyor bulunmam seni rahatsız ediyor veya incitiyorsa, ben de başka bir şey sipariş edip onu yiyeyim” dedim. O da bana nazik bir Malezya insanın tavrıyla: “Siz müslümansınız, inançlarınız buna müsade ediyor. Beni rahatsız etmek için yapmıyorsunuz. Lütfen başka bir şey sipariş vermeyin” dedi. Bana göre ineğe tapmak akıl kârı değil! Ama kaşrımdaki kişi buna inanıyor ve benim yol arkadaşım. Onun gönlünü almak için, benim de onunla birlikte birlikte ineğe tapmama gerek yok, ama onun ne zaman incinebileceği konusunda dikkatli olmam mantıklı diye düşünüyorum.

Efendim bu olay nerden aklıma geldi? Size onu anlatayım:
Cumhuriyet Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin bir gezisinde, Öğretim Üyesi Gökhan Eken 50 kişilik kafilenin içinden özellikle başörtülü bir öğrencisine bira aldırmış. İşte Malezya hatıramı aklıma getiren şey, bu olaydır.
Birincisi, ben türbanlı-türbansız herhangi bir öğrenciye uyuşturucu madde aldırılmasına karşıyım. İkincisi, özellikle dinî hassasiyeti olan birisine bunu yaptırmak hepten mantıksızdır.
Senin dünya görüşünü paylaşmasa bile, seninle aynı ortamda bulunmayı tercih etmiş ve bir çok güzel yönü dolayısıyla bundan keyif de alan bir gence, kendi yaşam tarzını dayatmaya kalkmak, çok ayıptır. Burda ideolojik bir durumdan önce adab-ı muaşerete aykırı bir kabalık vardır. Öğrenci şikâyetçi olmamış, üzülmemişmiş! Bazı konularda tarafların şikâyetçi olmaması ölçü değildir. Yapılan şey yanlışsa, hiç kimse şikâyet etmemiş olsa bile yanlıştır. Çünkü kamu hukuku diye bir şey vardır!
Ben bir keresinde bazı parfümlere ve kolonyaya alerjisi olan birisiyle tanışmıştım. Bu durum aklımda kalmış. Derken bir gün otobüste ve yaz sıcağında yolculuk ederken, kolonya kullanmak gereği hissetmiştim. Ama kolonya kullanmadan önce yakınımda oturmakta olan kişilere bunu yapmamın onlar için herhangi bir sakıncası olup-olmadığını sormuştum. Çünkü dar bir mekândaydık ve yolcular birbirlerine çok yakın oturuyorlardı. Mesele kolonyanın dinî, ideolojik vs yanı değildi, konu nezaketle ilgiliydi!
Sayın Gökhan Eken Hocam, ben de üniversitede hocalık yaptım! Herhangi bir konuda hassasiyeti olan hiçbir öğrenciyi, istemediği şeye yapmaya zorlamadım! Babaları için sigara almaya gelen çocuklara sigara satan bakkallarla tartıştım. Ama bir yandan da bir caminin önüne yatmış olan sarhoş bir vatandaşı itip-kakmaya kalkan ve dindar değil cahil olduğu anlaşılan birisini azarlayıp-engel oldum. Sonra da sarhoş kişilerin dilinden iyi anlayan bir başka arkadaşla birlikte, bu üzgün ve de sarhoş kişiyi sessizce ikna edip oradan uzaklaştırdık. Onu incitmedik, çünkü çok üzgündü, sarhoştu ve ne yaptığını bilmiyordu ve çünkü herkes hata yapabilirdi.
Yani denge unsuru olmaya çalıştım. Çünkü huzur böyle korunur.
Gençleri uyuşturuyla tanıştırmak, nereye açıldığı belli olmayan karanlık bir kapıdan girmelerini sağlamaktır.
Gökhan Hocam, konuyla ilgisiz görünen, ama ilgisi olan bir öneri daha: Öğrencilerinle kanka ve de arkadaş olma. Onlarla gülüşmek ve bir başka öğrenciyi makaraya almak, senin daha iyi bir eğitimci olmanı sağlamaz. Çünkü öğrencileriyle kanka olan hocaların öğrencilerine faydası olmaz!
Biz öğrencilerimizin, kankası veya arkadaşları değiliz; onların hocalarıyız! Ve onlara ancak böyle yararlı olabiliriz!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder