30 Mayıs 2010 Pazar

Yaz gecelerinde yazmak, Nilüfer, Çekip-gitmek, “Şeker Portakalı” adlı roman ve Zeze



Yaz gecelerinde Yazmak
Yaz geldi, havalar ısındı ve gündüze göre serin v ekışa göre sıcak olan gece vakitlerinde yazma keyfi yeniden başladı. Yazar milleti geceyi sever ve kâğıda-kaleme veya benim yaptığım gibi, klavyeye sarılır. Böylesi bir durumda zihninizde uzun zamandır oynamış ve aslında bir bakıma zaten yazılmış olan bir konuyu ele alırsınız. Onu güzelce yontup-bilgisayarın parlak ekranına dizersiniz ve müzik de size eşlik eder. Bu yazıyı yazarken de, Nilüfer'in bir şarkısını dinliyorum. Ben şarkıları tekrara alıp-dinlerim, çünkü böylece yazma eylemine daha rahat odaklanırım ve bir yandan da şarkıyı beni artık etkilemez bir hâle getirmiş olurum! Dinlemekte olduğum şarkının adını vermeyeceğim, çünkü şarkının konusunun benimle ilgisi olmasa bile, ilginç bir acıyı güçlü şiirsellikle ve onunla birlikte ister-isetemez gelen hüzünle anlatıyor; bu şiirsellik ve hüzün, ancak bir şairin kaldırabileceği ve hazmedebileceği bir tonda! Okurlarımı bizzat incitmek istemediğim gibi, belki bir kısmını incitebilecek bir şarkıyı, onların aklına düşürerek, dolaylı olarak da incitmek istemiyorum! Ve işte, bu şarkıdan çok öncesinde aklımda oynayan ve bu şarkı eşliğinde metne düşenler:

Çekip-Gitmek


Çok üzgün olduğum bir gün ve bir kaç kelimeyle de olsa destek beklerken, bana tatsız sözler sarf eden bir büyüğüme, derin ve acı bir kırgınlık içinde ve fakat gayet kararlı bir şekilde şunu söylemiştim: "Yurtdışına gitme imkânım var. İsterseniz bunu değerlendireyim; siz de yanınızdaki bir Savaş'la uzaktaki bir Savaş'ı kıyaslama imkânına sahip olursunuz. Uzaktaki Savaş'ı daha çok severseniz, ne iyi! Ama tersi olursa, artık elimden bir şey gelmez, çünkü geri dönmemek üzere giderim!" Söyledikten sonra çok üzüldüğüm (ve bir daha hiçbir sevdiğime söylemeyi düşünmediğim) bu ifadem üzerine muhatabım üzüntüyle sustu.

Belki de benim yokluğumda rahat edemeyeceğini hissettiği için, belki de öylesini daha çok seveceğini düşündüğünü bana söyleyemediği için veya yokluğumda daha rahat edeceğini düşündüğüne üzüldüğü için susmuştu, bilemiyorum. Ama insanlar, sahip oldukları durumun olası alternatiflerini ara sıra da olsa düşünmek, görselleştirmek zorundalar. Bunu yapamıyorlarsa, bazen (benim yaptığım gibi olmasa bile) buna teşvik edilmelerinde yarar vardır.

Aslında, benim varlığım, hiç kimsenin hayatta kalıp-yaşayabilmesi için yeter şart değildir ve hatta gerekli şartlardan birisi bile değildir. Hatta, kayıplar, insanı her zaman yoksullaştırmaz, zenginleştirebilir de. Fakat, kendi açımdan bakıp hayatıma girmiş olan kişileri düşününce, çok az sayıda insan hariç, çoğu insanın hayatımı zenginleştirmiş olduğunu düşünüyorum. Hatta başkaları tarafından bana yaşatılmış, bazıları ben de derin izler ve kırgınlıklar bırakmış olan acı şeyler bile, bugün var olan Savaş'ın inşasında rol oynamışlardır. Hiç kimsenin acısına gülüp-geçemeyişimde, oturup onlarla ağlamasam da, sessizce ve yargılamadan dinleyişimde, hep bu yaşadığım acı şeylerin rolü vardır.

Elbette, sevdiğiniz insanlara alternatif hayatları göstermenin tek yolu onları kısa veya sonsuza kadar terk edip-gitmek değildir. Özellikle geri dönülemez dersler çok acı verir! Bir uzak doğu filminde, adam sevdiği kadına aşkını ispatlayabilmek için, kendi ölümüne sebep olan bir şey yapar; başka bir deyişle "intihar eder" gibi ölür. Kadın, adamın onu gerçekten sevdiği konusunda ikna olmuştur, ama artık elinde kalan sadece derin bir pişmanlık, keskin bir acı ve bir de sevdiği adamın cesedidir. Bu, hiç kimseye yapılmaması gereken bir şeydir; Sizin haklı olduğunuzu görmesini sağlamak için, sevdiğiniz veya sizi seven bir insanı, geri dönülmez bir pişmanlıkla, kaybetmişlik duygusuyla veya gerçek bir kayıpla baş başa bırakamazsınız ve bırakmamalısınız! Bunu yapmaya hakkınız yok! en iyisi gururunuzu bir yana bırakıp, onun olgunlaştığı ve birbiriniz daha iyi anlayabileceğiniz bir zamanı sabırla beklemeyi tercih etmelisiniz!

Sahip oldukları şeylerin kıymetini veya kıymetsizliğini sevdiğimiz insanlara, sadece anlatabilmek değil, aynı zamanda hissettirebilmek için, bir filmi seyretmelerini, bir kitabı okumalarını veya başka insanların sohbetlerini dinlemelerini sağlayabilirsiniz.

Söz gelimi sigara kullanan birisine sigara kullanmayan birisinin temizliğini, ışıldayan tebessümlerini ve buna benzer vasıflarını göstermek, ona henüz sahip olmadığı alternatif bir hayatı göstermenin bir yolu olabilir.
Mesela sahip olduğu şeylere her çocuğun sahip olduğu hissini ister-istemez taşıyan oğlunuza veya kızınıza "Şeker Portakalı" adlı romanı; dolayısıyla küçük ve zeki bir çocuk olan Zeze'nin hayatını sunabilirsiniz. Bu sayede, çocuğunuza, dünyadaki her çocuğun kendi odası, anlayışlı bir babası ve annesi veya insanca bir hayat düzeyi olmadığını bu şekilde anlatabilirsiniz. Bu roman, bu mesajı, çocuğunuza sizin sohbetinizden daha derin bir şekilde verebilir ve daha önemlisi hissettirebilir. Bu kitap bana, sıra dışı bir duyarlığa sahip ve zarif bir öğrencim tarafından ve "içinde kendisini bulduğu bir roman" olarak hediye edilmiştir ve "keşke daha önce okusaydım" dediğim kitapların yer aldığı listeye dâhil olmuştur!

Sevdiklerimize alternatifleri gösterip-hissettirirken, bunun bir şantaj havasında olmamasına da dikkat etmenizde yarar var; evet onların iyiliğini istiyorsunuz ve evet biz olmadan yaşayabilirler, ama vereceğiniz mesaj: "Hayatımdan istediğin zaman çıkıp-gidebilirsin, benim için fark etmez" veya "yokluğun beni incitmez" olmamalıdır, çünkü bu ikisi de doğru mesajlar değildir. Evet biz onlarsız, onlar da bizsiz yaşayabilirler, ama birlikte yaşamayı öğrenmek ve birlikte zenginleşmek, üzerinde çalışmaya gönüllü olduğunuz ilk seçenek olmalıdır. Aksi hâlde, gururlu, kırgın bir kalp, sizi ebediyen terk edebilir ve bu durum sadece bir taraf veya her iki taraf için de ciddî bir kayıp olabilir!

Eğitim, çalışma veya ülkeye hizmet gibi sebeplerle sevdiklerimizle ayrı düşebiliriz, ama sevdiklerimizin bize karşı kalp kırıklığıyla çekip-gitmelerine izin vermek veya onları kırık kalpleriyle ve size “gitme” demelerine engel olan acı bir gurur içinde arkada bırakmak başka bir şeydir.

İlerleyen yaşlarda, daha çok ve "delice" özen göstermeye çalıştığım bir şey var: Farz-ı muhal, ben kendisini o kadar sevmesem de, beni bir şekilde seven ve önemseyen insanları kırmaktan kaçınıyorum. Çünkü bir insanın sizi seviyor olması ve bir şekilde değer vermesi harika bir şeydir! Çünkü hak ettiği şekilde veya daha fazlasıyla sevilmek de bir nimettir ve herkese nasip olmuyor!

En iyisi, çekip-gitmemek, gerektiğinde geri dönebilecek şekilde gitmek ve sevdiklerinizin çekip-gitmelerini değil, illa ayrılmaları gerekiyorsa, geri dönebilecek şekilde “gitmelerini” sağlamaktır.

Peki çekip-gitmemiz gereken yerler yok mudur? Ne acıdır ki ne olursa-olsun çekip gitmek gereken yerler ve zamanlar vardır. Varlığınız, sevdiğiniz insanın hayatında bir yanlışsa ve siz aslında onu çok severken, onun hayat içinde savrulmasına sebep olabilecek bir çığır açıyorsanız, mümkünse ve hemen kaybolup-gidin! Hiç kimse bir insanı çok sevdiğiniz için sizi suçlayamaz, ama sevginizin sizi bencil yapmasına izin verirseniz, hüzün olursunuz!
Böyle düşünüyorum.
-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder