“İyilerin bu dünyada işi zor” sözünü çokça duyarız. Çünkü iyilerin uymaları gereken bir sürü kural, ilke, prensip vs vardır. “Zavallı” iyi insanlar, herhangi bir şey yaparken 50 türlü dengeyi korumak zorundadırlar ve yastığa baş koyduklarında rahat uyuyabilmek için de vicdanlarının rahat olması gerekir. Kabul etmek gerekir ki, bu da zor bir iştir.
Gelelim kötülere… İyilerin işi zor da, kötülerin işi kolay mı? Hiç sanmam… Her seçim bir pakettir. Hani cep telefonu tarifeleri gibi… Avantajlı olduğu zannıyla yanlış bir paketi seçtiğiniz zaman, ay sonunda telefon faturanız çok kabarık gelir, gözlerinizi geçici bir süre dolar ve: “Yanlış paketi mi seçmişim yahu?” diye kendinize sorarsınız ya… Aynen öyle de, her seçim bir pakettir. Her hangi bir zamanda, herhangi bir yerde kötü olmayı tercih ettiğinizde, aslında bir paketi seçmişsinizdir ve hemen geri dönmezseniz, aslında yeni bir süreç başlamış demektir.
Bir tanıdığım bana akrabası olan bir katilin ruh hâlini anlatmıştı: Bu adam, katili olduğu insanları her gece rüyalarında, daha doğrusu kâbuslarında görüyormuş. Bir insan kendi kâbuslarından kaçabilir mi? Bu mümkün mü? Diyelim ki bu işten para kazandı, bu parayla güzel düşler satın alabilir mi? Ne mümkün! Güzel düşleri satın almanın yolu, güzel şeyleri seçme çabası içinde olmaktır diye düşünürüm.
Bazı insanların kâbusları da olmaz; yani kendilerini suçlu da hissetmezler… Bu rahatlık anlamına gelir mi? Gelmez, çünkü suçluluk duygusunu hissetmeyen birisi, hayatla ilgili başka ince detayları da duyumsayamaz. Bir akrabam, koku alma duyusunu yitirmişti. Soğanın acısı onun gözlerini yaşartmıyordu, ama bir gülün kokusu da onun için var olmayan bir keyifti.
Ben ne isterim: Kötü olmamak ve eğer olur da bir an kötü olursam, pişman olmak isterim. Pişman olamıyorsam, bu durum, başka tatları da yitirdiğim ve onları da duyumsayamadığım anlamına gelir. Birisi olmadan diğeri de olmayacaktır. Budur ve başka bir kural tanımam!
Polislerin hırsızlar gibi düşünmelerine benzer bir şekilde, hayat, bir inşacı olmaya çalışan bana "zaaf avcıları" gibi düşünmeyi de öğretti. Çünkü "zaaf avcılarını" tanıyabilmem ve bu konuda bana danışanları uyarabilmem için onların bakış açılarını bilmem de gerekli. Gerçi, onların bakış açıları bellidir: Bir eğitimci-inşacı olarak benim tanıdıklarımda gördüğüm ve geliştirmelerini istediğim zaafları, onlar, tam tersi kullanmak üzere ele alırlar. Yani bakış açıları çok da karmaşık değildir. Karmaşık olan ve sabır isteyen şey, aslında inşacı olmaktır.
Ben inşacı olmayı seviyorum. Çünkü fazla duyarlı olmak, "zaaf avcısı" olmanızı engeller. Zaaf avcıları, tilkilere has bir kurnazlığa sahip olsalar da, genel olarak aptal kişilerdir ve acı duymazlar. Tıbbî anlamda "düşük zekâlı" vs değillerdir. Fakat kendilerinde olan zekâyı kullanma tarzlarıyla, aptaldırlar. Arkalarında harabeler bırakabilirler ve bundan dolayı da üzülmezler. Oysa, akıllı ve duyarlı bir insanın bunu yapabilmesi için, sarhoş olması gerekir. Dolayısıyla azıcık keyif için büyük acıları göze alamazsınız.
Bir zamanlar aslında akıllı, ama aptallar gibi davranan birisiyle tanışmıştım: Kendisi hiç bir insana iyi niyetle yaklaşmadığı ve aslında bir zaaf avcısı olduğu için, sürekli kız kardeşini telefonla arıyor, onun, nerede, kiminle olduğunu veya ne yaptığını sürekli kontrol ediyordu. Sürekli bir endişe ve sıkıntı içindeydi. "Bedavacılıktan" vazgeçemiyor, ama başka bir yerde başka bir sefilin kendi kız kardeşine aynı niyetlerle yaklaşacağı korkusuyla endişe dolu bir hayat sürüyordu. Kendisi öyle olmasaydı, kız kardeşine karşı böyle davranır mıydı? Belki ilgili bir ağabey olurdu, ama bu güvensizlik ve endişeyle yaşamazdı. Bizzat gerçeklediğiniz ve bir parçası olduğunuz şeyler, sizi daha çok korkutur ve ürkütür. Çünkü onların gerçek olabileceğini bizzat siz ispatlıyorsunuz. Bu kötülerin en derin acısı ve zindanlarıdır. Hırsızsanız, herkese hırsız gözüyle bakarsınız. Bir hırsız değilseniz, elbette uyanık davranırsınız ve eşyalarınızı ortada bırakmazsınız, ama herkese de hırsızlarmış gibi muamele yapmazsınız.
Dolayısıyla iyi olmak zor, ama sonuçlarıyla ele alırsanız, kötü olmak daha zor.
İyilerin iyi niyetleri; yani modern ifadesiyle vizyonları vardır. Onlar niyetlerini-vizyonlarını korurlarsa, zor zamanlarda niyetleri de onları korur diye düşünüyorum. Zihninde iyi niyetleri olan birisi, bir an kötü olmayı veya yanlış bir şeyi yapmayı planlasa da, şartlar uygun olmaz diye düşünürüm. Çünkü kişi o anda istekli görünse de, genel anlamda gönülsüzdür.
Eskilerin: “Niyetini hâlis tut” veya “Niyet iyi, akibet iyi” gibi ifadeler kullanmaları, bundan olsa gerek.
Gelelim kötülere… İyilerin işi zor da, kötülerin işi kolay mı? Hiç sanmam… Her seçim bir pakettir. Hani cep telefonu tarifeleri gibi… Avantajlı olduğu zannıyla yanlış bir paketi seçtiğiniz zaman, ay sonunda telefon faturanız çok kabarık gelir, gözlerinizi geçici bir süre dolar ve: “Yanlış paketi mi seçmişim yahu?” diye kendinize sorarsınız ya… Aynen öyle de, her seçim bir pakettir. Her hangi bir zamanda, herhangi bir yerde kötü olmayı tercih ettiğinizde, aslında bir paketi seçmişsinizdir ve hemen geri dönmezseniz, aslında yeni bir süreç başlamış demektir.
Bir tanıdığım bana akrabası olan bir katilin ruh hâlini anlatmıştı: Bu adam, katili olduğu insanları her gece rüyalarında, daha doğrusu kâbuslarında görüyormuş. Bir insan kendi kâbuslarından kaçabilir mi? Bu mümkün mü? Diyelim ki bu işten para kazandı, bu parayla güzel düşler satın alabilir mi? Ne mümkün! Güzel düşleri satın almanın yolu, güzel şeyleri seçme çabası içinde olmaktır diye düşünürüm.
Bazı insanların kâbusları da olmaz; yani kendilerini suçlu da hissetmezler… Bu rahatlık anlamına gelir mi? Gelmez, çünkü suçluluk duygusunu hissetmeyen birisi, hayatla ilgili başka ince detayları da duyumsayamaz. Bir akrabam, koku alma duyusunu yitirmişti. Soğanın acısı onun gözlerini yaşartmıyordu, ama bir gülün kokusu da onun için var olmayan bir keyifti.
Ben ne isterim: Kötü olmamak ve eğer olur da bir an kötü olursam, pişman olmak isterim. Pişman olamıyorsam, bu durum, başka tatları da yitirdiğim ve onları da duyumsayamadığım anlamına gelir. Birisi olmadan diğeri de olmayacaktır. Budur ve başka bir kural tanımam!
Polislerin hırsızlar gibi düşünmelerine benzer bir şekilde, hayat, bir inşacı olmaya çalışan bana "zaaf avcıları" gibi düşünmeyi de öğretti. Çünkü "zaaf avcılarını" tanıyabilmem ve bu konuda bana danışanları uyarabilmem için onların bakış açılarını bilmem de gerekli. Gerçi, onların bakış açıları bellidir: Bir eğitimci-inşacı olarak benim tanıdıklarımda gördüğüm ve geliştirmelerini istediğim zaafları, onlar, tam tersi kullanmak üzere ele alırlar. Yani bakış açıları çok da karmaşık değildir. Karmaşık olan ve sabır isteyen şey, aslında inşacı olmaktır.
Ben inşacı olmayı seviyorum. Çünkü fazla duyarlı olmak, "zaaf avcısı" olmanızı engeller. Zaaf avcıları, tilkilere has bir kurnazlığa sahip olsalar da, genel olarak aptal kişilerdir ve acı duymazlar. Tıbbî anlamda "düşük zekâlı" vs değillerdir. Fakat kendilerinde olan zekâyı kullanma tarzlarıyla, aptaldırlar. Arkalarında harabeler bırakabilirler ve bundan dolayı da üzülmezler. Oysa, akıllı ve duyarlı bir insanın bunu yapabilmesi için, sarhoş olması gerekir. Dolayısıyla azıcık keyif için büyük acıları göze alamazsınız.
Bir zamanlar aslında akıllı, ama aptallar gibi davranan birisiyle tanışmıştım: Kendisi hiç bir insana iyi niyetle yaklaşmadığı ve aslında bir zaaf avcısı olduğu için, sürekli kız kardeşini telefonla arıyor, onun, nerede, kiminle olduğunu veya ne yaptığını sürekli kontrol ediyordu. Sürekli bir endişe ve sıkıntı içindeydi. "Bedavacılıktan" vazgeçemiyor, ama başka bir yerde başka bir sefilin kendi kız kardeşine aynı niyetlerle yaklaşacağı korkusuyla endişe dolu bir hayat sürüyordu. Kendisi öyle olmasaydı, kız kardeşine karşı böyle davranır mıydı? Belki ilgili bir ağabey olurdu, ama bu güvensizlik ve endişeyle yaşamazdı. Bizzat gerçeklediğiniz ve bir parçası olduğunuz şeyler, sizi daha çok korkutur ve ürkütür. Çünkü onların gerçek olabileceğini bizzat siz ispatlıyorsunuz. Bu kötülerin en derin acısı ve zindanlarıdır. Hırsızsanız, herkese hırsız gözüyle bakarsınız. Bir hırsız değilseniz, elbette uyanık davranırsınız ve eşyalarınızı ortada bırakmazsınız, ama herkese de hırsızlarmış gibi muamele yapmazsınız.
Dolayısıyla iyi olmak zor, ama sonuçlarıyla ele alırsanız, kötü olmak daha zor.
İyilerin iyi niyetleri; yani modern ifadesiyle vizyonları vardır. Onlar niyetlerini-vizyonlarını korurlarsa, zor zamanlarda niyetleri de onları korur diye düşünüyorum. Zihninde iyi niyetleri olan birisi, bir an kötü olmayı veya yanlış bir şeyi yapmayı planlasa da, şartlar uygun olmaz diye düşünürüm. Çünkü kişi o anda istekli görünse de, genel anlamda gönülsüzdür.
Eskilerin: “Niyetini hâlis tut” veya “Niyet iyi, akibet iyi” gibi ifadeler kullanmaları, bundan olsa gerek.
-----------------------
savassenel@gmail.com, savassenel@yahoo.com
Yüz yüze ve Online (Skype , Google Drive) verdiği dersler Eğitimler
Yurtdışı Eğitim Danışmanlığı Hizmetleri
Yüz yüze ve Online (Skype , Google Drive) verdiği dersler Eğitimler
Yurtdışı Eğitim Danışmanlığı Hizmetleri
SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI
AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com
(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com
(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder