30 Mayıs 2010 Pazar

Yaz gecelerinde yazmak, Nilüfer, Çekip-gitmek, “Şeker Portakalı” adlı roman ve Zeze



Yaz gecelerinde Yazmak
Yaz geldi, havalar ısındı ve gündüze göre serin v ekışa göre sıcak olan gece vakitlerinde yazma keyfi yeniden başladı. Yazar milleti geceyi sever ve kâğıda-kaleme veya benim yaptığım gibi, klavyeye sarılır. Böylesi bir durumda zihninizde uzun zamandır oynamış ve aslında bir bakıma zaten yazılmış olan bir konuyu ele alırsınız. Onu güzelce yontup-bilgisayarın parlak ekranına dizersiniz ve müzik de size eşlik eder. Bu yazıyı yazarken de, Nilüfer'in bir şarkısını dinliyorum. Ben şarkıları tekrara alıp-dinlerim, çünkü böylece yazma eylemine daha rahat odaklanırım ve bir yandan da şarkıyı beni artık etkilemez bir hâle getirmiş olurum! Dinlemekte olduğum şarkının adını vermeyeceğim, çünkü şarkının konusunun benimle ilgisi olmasa bile, ilginç bir acıyı güçlü şiirsellikle ve onunla birlikte ister-isetemez gelen hüzünle anlatıyor; bu şiirsellik ve hüzün, ancak bir şairin kaldırabileceği ve hazmedebileceği bir tonda! Okurlarımı bizzat incitmek istemediğim gibi, belki bir kısmını incitebilecek bir şarkıyı, onların aklına düşürerek, dolaylı olarak da incitmek istemiyorum! Ve işte, bu şarkıdan çok öncesinde aklımda oynayan ve bu şarkı eşliğinde metne düşenler:

Çekip-Gitmek


Çok üzgün olduğum bir gün ve bir kaç kelimeyle de olsa destek beklerken, bana tatsız sözler sarf eden bir büyüğüme, derin ve acı bir kırgınlık içinde ve fakat gayet kararlı bir şekilde şunu söylemiştim: "Yurtdışına gitme imkânım var. İsterseniz bunu değerlendireyim; siz de yanınızdaki bir Savaş'la uzaktaki bir Savaş'ı kıyaslama imkânına sahip olursunuz. Uzaktaki Savaş'ı daha çok severseniz, ne iyi! Ama tersi olursa, artık elimden bir şey gelmez, çünkü geri dönmemek üzere giderim!" Söyledikten sonra çok üzüldüğüm (ve bir daha hiçbir sevdiğime söylemeyi düşünmediğim) bu ifadem üzerine muhatabım üzüntüyle sustu.

Belki de benim yokluğumda rahat edemeyeceğini hissettiği için, belki de öylesini daha çok seveceğini düşündüğünü bana söyleyemediği için veya yokluğumda daha rahat edeceğini düşündüğüne üzüldüğü için susmuştu, bilemiyorum. Ama insanlar, sahip oldukları durumun olası alternatiflerini ara sıra da olsa düşünmek, görselleştirmek zorundalar. Bunu yapamıyorlarsa, bazen (benim yaptığım gibi olmasa bile) buna teşvik edilmelerinde yarar vardır.

Aslında, benim varlığım, hiç kimsenin hayatta kalıp-yaşayabilmesi için yeter şart değildir ve hatta gerekli şartlardan birisi bile değildir. Hatta, kayıplar, insanı her zaman yoksullaştırmaz, zenginleştirebilir de. Fakat, kendi açımdan bakıp hayatıma girmiş olan kişileri düşününce, çok az sayıda insan hariç, çoğu insanın hayatımı zenginleştirmiş olduğunu düşünüyorum. Hatta başkaları tarafından bana yaşatılmış, bazıları ben de derin izler ve kırgınlıklar bırakmış olan acı şeyler bile, bugün var olan Savaş'ın inşasında rol oynamışlardır. Hiç kimsenin acısına gülüp-geçemeyişimde, oturup onlarla ağlamasam da, sessizce ve yargılamadan dinleyişimde, hep bu yaşadığım acı şeylerin rolü vardır.

Elbette, sevdiğiniz insanlara alternatif hayatları göstermenin tek yolu onları kısa veya sonsuza kadar terk edip-gitmek değildir. Özellikle geri dönülemez dersler çok acı verir! Bir uzak doğu filminde, adam sevdiği kadına aşkını ispatlayabilmek için, kendi ölümüne sebep olan bir şey yapar; başka bir deyişle "intihar eder" gibi ölür. Kadın, adamın onu gerçekten sevdiği konusunda ikna olmuştur, ama artık elinde kalan sadece derin bir pişmanlık, keskin bir acı ve bir de sevdiği adamın cesedidir. Bu, hiç kimseye yapılmaması gereken bir şeydir; Sizin haklı olduğunuzu görmesini sağlamak için, sevdiğiniz veya sizi seven bir insanı, geri dönülmez bir pişmanlıkla, kaybetmişlik duygusuyla veya gerçek bir kayıpla baş başa bırakamazsınız ve bırakmamalısınız! Bunu yapmaya hakkınız yok! en iyisi gururunuzu bir yana bırakıp, onun olgunlaştığı ve birbiriniz daha iyi anlayabileceğiniz bir zamanı sabırla beklemeyi tercih etmelisiniz!

Sahip oldukları şeylerin kıymetini veya kıymetsizliğini sevdiğimiz insanlara, sadece anlatabilmek değil, aynı zamanda hissettirebilmek için, bir filmi seyretmelerini, bir kitabı okumalarını veya başka insanların sohbetlerini dinlemelerini sağlayabilirsiniz.

Söz gelimi sigara kullanan birisine sigara kullanmayan birisinin temizliğini, ışıldayan tebessümlerini ve buna benzer vasıflarını göstermek, ona henüz sahip olmadığı alternatif bir hayatı göstermenin bir yolu olabilir.
Mesela sahip olduğu şeylere her çocuğun sahip olduğu hissini ister-istemez taşıyan oğlunuza veya kızınıza "Şeker Portakalı" adlı romanı; dolayısıyla küçük ve zeki bir çocuk olan Zeze'nin hayatını sunabilirsiniz. Bu sayede, çocuğunuza, dünyadaki her çocuğun kendi odası, anlayışlı bir babası ve annesi veya insanca bir hayat düzeyi olmadığını bu şekilde anlatabilirsiniz. Bu roman, bu mesajı, çocuğunuza sizin sohbetinizden daha derin bir şekilde verebilir ve daha önemlisi hissettirebilir. Bu kitap bana, sıra dışı bir duyarlığa sahip ve zarif bir öğrencim tarafından ve "içinde kendisini bulduğu bir roman" olarak hediye edilmiştir ve "keşke daha önce okusaydım" dediğim kitapların yer aldığı listeye dâhil olmuştur!

Sevdiklerimize alternatifleri gösterip-hissettirirken, bunun bir şantaj havasında olmamasına da dikkat etmenizde yarar var; evet onların iyiliğini istiyorsunuz ve evet biz olmadan yaşayabilirler, ama vereceğiniz mesaj: "Hayatımdan istediğin zaman çıkıp-gidebilirsin, benim için fark etmez" veya "yokluğun beni incitmez" olmamalıdır, çünkü bu ikisi de doğru mesajlar değildir. Evet biz onlarsız, onlar da bizsiz yaşayabilirler, ama birlikte yaşamayı öğrenmek ve birlikte zenginleşmek, üzerinde çalışmaya gönüllü olduğunuz ilk seçenek olmalıdır. Aksi hâlde, gururlu, kırgın bir kalp, sizi ebediyen terk edebilir ve bu durum sadece bir taraf veya her iki taraf için de ciddî bir kayıp olabilir!

Eğitim, çalışma veya ülkeye hizmet gibi sebeplerle sevdiklerimizle ayrı düşebiliriz, ama sevdiklerimizin bize karşı kalp kırıklığıyla çekip-gitmelerine izin vermek veya onları kırık kalpleriyle ve size “gitme” demelerine engel olan acı bir gurur içinde arkada bırakmak başka bir şeydir.

İlerleyen yaşlarda, daha çok ve "delice" özen göstermeye çalıştığım bir şey var: Farz-ı muhal, ben kendisini o kadar sevmesem de, beni bir şekilde seven ve önemseyen insanları kırmaktan kaçınıyorum. Çünkü bir insanın sizi seviyor olması ve bir şekilde değer vermesi harika bir şeydir! Çünkü hak ettiği şekilde veya daha fazlasıyla sevilmek de bir nimettir ve herkese nasip olmuyor!

En iyisi, çekip-gitmemek, gerektiğinde geri dönebilecek şekilde gitmek ve sevdiklerinizin çekip-gitmelerini değil, illa ayrılmaları gerekiyorsa, geri dönebilecek şekilde “gitmelerini” sağlamaktır.

Peki çekip-gitmemiz gereken yerler yok mudur? Ne acıdır ki ne olursa-olsun çekip gitmek gereken yerler ve zamanlar vardır. Varlığınız, sevdiğiniz insanın hayatında bir yanlışsa ve siz aslında onu çok severken, onun hayat içinde savrulmasına sebep olabilecek bir çığır açıyorsanız, mümkünse ve hemen kaybolup-gidin! Hiç kimse bir insanı çok sevdiğiniz için sizi suçlayamaz, ama sevginizin sizi bencil yapmasına izin verirseniz, hüzün olursunuz!
Böyle düşünüyorum.
-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

28 Mayıs 2010 Cuma

Kısa notlar: Benim telefon numaralarım mı daha kıymetli, yoksa seninkiler mi? ve diğer notlar



Hong Kong'tayız ve benim cep telefonum için bir cihaz almam gerekiyordu. Mümkünse, cep telefonumun rehberindeki numaraları bilgisayarımda yedeklemek istiyordum. Yanımdaki bilgiç kişi gayet ve gerçekten ciddî bir şekilde: "Yahu hocam senin telefon rehberinde kimlerin numaraları var ki, bu kadar önemsiyorsun, numaraları kaybetsen ne olur, ne kıymeti var?" gibi bir laf etti!. Ben de dedim ki: "Nasıl ölçeceğiz bunu şimdi; kiloyla mı yoksa mezroyla mı? Peki ben şöyle söyleyeyim: "Benim rehberimdeki tek bir telefon numarası, senin telefonun rehberindeki bütün numaralardan daha kıymetli" desem, tersini ispatlayabilir misin?"
Kendisinden başka hiç kimsenin duygularıyla ilgilenmeyen ve duyduğuma göre bu alışkanlığını sürdüren bu kişi, cevabım karşısında hatasını anladı, o günkü dersini de almış oldu ve gidip benim cihazı aldık. O cihaz da çalışmadı o ayrı konu!
Dünyayı kurtarmaya da gitseniz, yanınzıdaki insanların duygularını ve beklentilerini dikkate alacaksınız! Budur!
İnsanın kaderi: Seçimler yapmak:
5 yaşındaki küçük kızımla sohbet ederken, bana annesini çok sevdiğini söyledi. Daha sonra dudakları hüzünle burkuldu ve "Okula gitmeyi de seviyorum, ama o zaman da annemden ayrı kalıyorum" diye ekledi. Rüyasında annesinden ayrı kaldığını gördüğü günden beri bu hüznü yaşıyor. Ben de ona bu durumda ne yapmak istediğini sordum. O da yine ağlamaklı bükülen dudaklarıyla: "Okuldayken annemi özlüyorum, ama yine de okula gidicem, ne yapayım? "diye cevap verdi.
Ben de ona sarıldım. Her insanın yaşadığı, ve hem bir imtiyaz hem de bir sorumluluk olan seçim yapma zorunluluğunu yaşamaya başlamıştı. Çünkü hem bir annesi hem de yanlarında bulunmayı sevdiği arkadaşları, yine hoşlandığı bir okulu vardı ve bunların hiç birisinden vaz geçemiyordu. Öyleyse haftanın 5 günü ve günde bir kaç saat annesinden ayrı kalmaya katlanacaktı ve bunu da yapıyordu.
Acaba hangisi daha güzeldir: sadece 1 bir seçeneğe sahip olmak mı? Yoksa ikinci veya daha fazla ve hoş seçenekelre sahip olmak mı? Varlığı yönetmek mi, yokluğu yönetmek mi? Ben yönetmemiz gereken varlıklarımız ve seçeneklerimiz olmasından yanayım. Yokluğu yönetmek daha zor! Küçük kızımın hem annesi olsun hem de gitmekte olduğu bir okul olmasını isterim. Bu onun için hüzünlü bir süreç değil mi? Evet, ama ilerde başka seçenekleri, tercihler yapması gereken durumlar olacak ve onun şimdiden antreman yapması çok iyi oluyor.
Liderlik nasıl bir şeydir? Biraz dikkat isteyen bir şeydir
Liderseniz, şunu unutmayın derim: Liderlik ettiğinzi kişiler, yaptığınız doğru şeyleri hemen taklit etmezler ve öğrenmezler, Fakat yaptığınız yanlışlar hemen taklit edilir ve öğrenilir. Sözgelimi çocuğunuza kitap okuma alışkanlığı vermeniz zaman alır ve bu konuda çaba göstermeniz gerekir. Ama eşyalarınızı ulu-orta bırakın; ertesi gün oğlunuzda aynısını yapar!
Şimdi bu adalet mi diyeceksiniz? Ne yapalım, bu işler böyle!
-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

Kötüyü anlatmak-Kötü şeylerden söz etmek, derdimize derman olur mu?




Kötümser bir tanıdığım vardı. Bir gün Almanya'da onun arabasıyla dolaşırken, sohbetimiz sırasında, bana son derece hastalıklı bir saplantıdan söz etti ve "Savaş Hoca, sen bu tür şeyleri bilmezsin; ben hayat adamıyım, bilirim" tarzında bir laf etti. Onu tanıdığım için, bu yorumu son derece ciddî bir şekilde yapmış olduğunu biliyordum. Ben de içimden: "Elime düştün, sana kolay gelsin" diyerek derse başladım. Çünkü sıklıkla beni ona bu tür dersler vermek zorunda bırakırdı.
Ona dedim ki: "Benim bu tür konular hakkında bilgim olmadığı sonucuna nasıl vardın? Cevabı şaka gibiydi: "Biliyorum çünkü bu tür konulardan hiç söz etmiyorsun." Sözünü ettiği konunun hiç var olmamasını ve benim de hiç haberim olmamasını hep dilemişimdir. Ama elbette sözü geçen ve soruna sahip kişiler mevcuttu ve benim de konudan haberim vardı. Ama kendisini hayat adamı sanan bu adamın, sözünü etmediğim konulardan haberim olmadığını sanması ise onun adına tam bir saflıktı!
Sözüme devam ettim: "Ben 37 yaşındayım, 14 yıllık eğitimciyim, 10-15 yıldır internet kullanıyorum ve bir çok konuda araştırma yapıyorum ve sen bana bu tür sorunlardan haberim olmadığını söylüyorsun! Ben mi safım sen mi?"
Bu cevabım üzerine bana bakakaldı. O öylece şaşkın ve suskun bir şekilde arabayı kullanırken, dedim ki: "Batılı tasvir etmek, saf zihinleri idlal eder-Yani kötüyü lüzumsuz yere anlatmak, temiz zihinleri kirletir. Şimdi ben ne diye sana durduk yerde iğrenç-itici hastalıklı saplantıların istatistiklerini anlatayım. Şurada Almanya'nın ortasında, bu güzel havada ve araba sefasında başka konuşulacak şey mi yok?"
Sonra konumuzu değiştrdik ve sohbetimize devam ettik. O da o günlük dersini benden almış oldu!
Elbette kötü veya rahatsız eden şeyler hakkında da konuşurum; sözgelimi bana danışan insanların dertlerini, sorunlarını dinlerim veya sevdiklerimle ilgili olarak, kötü de olsa, iyi de olsa her şeyi net bir şekilde görmek isterim ve kendimi kandırmaktan kaçınırım. Gerekirse açık açık da konuşurum. Ama orada bir gerekçem vardır. Fakat genel kültürümün genişliğini göstermek için, rahatsız edici veya herkesi ilgilendirmeyen şeyleri günün sohbeti konusu da yapmam; zihnime ve kalbime yazık değil mi? Onların temiz şeylerle beslenmesi gerekmez mi?
-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

Sevdiğimiz insanlar ve istatistikler




Lise son sınıfta öğrenciydim ve bir arkadaşımla yürürken, bir akrabamı uzaktan gördüm. Bu akrabam, sorunları, daha önemlisi "dağınık" bir hayatı olan birisiydi ve onun bu "dağınık" hayatı onun kendisi dışındaki herkesi mutsuz ediyordu.
Arkadaşıma bu akrabamın ailemizi üzen durumundan söz edince, arkadaşım bana: "Bu ender bir sorun değil, onun durumunda olan bir çok kişi var!" dedi. Benim üzülmemi engellemek için kendince bir şey söylemişti, ama yaptığı yorum, bana çok duyarsız gelmişti. Çünkü ben sosyolojik bir gerçekten söz etmiyordum; söz konusu kişi benim akrabamdı, ben bu kişiyi seviyordum ve onun için üzülüyordum. En önemlisi, annem onun için üzülüyordu. Arkadaşıma da kızmıyorum, çünkü benim üzüntümü kendince hafifletmeye çalışmıştı.
İstatistiklere hepimiz sığınırız ve aslında hepimiz bir istatiğin bir parçasıyız. Meselâ bir acıyı yaşarken, bizim yaşadığımız bu acıyı yaşayan başka insanların da olduğunu düşünmek bize biraz teselli verir. Ama şu var ki, sevdiğimiz insanlar, bizim için herhangi bir istatistiğin sıradan parçaları değildirler. Bebeğimiz hasta olduğunda: "Dünyada hasta olan bir sürü bebek var ve benim bebeğim de onlardan birisi; ne var üzülecek bunda?" diyemeyiz. Çünkü o bizim bebeğimizdir ve onu seviyoruzdur. Bu duygusal bağ, başka bebeklerin hastalıklarına duyarsız olmamızı sağlayamaz ve sağlamamalı da. Hatta kendi bebeği, çocuğu, akrabası, sevdiği bir kadın veya sevdiği bir erkek olan bir insan, başka bebeklere, çocuklara, kadınlara veya erkeklere karşı da hassas ve nazik olur. Çünkü onlar da bize sevdiğimiz kişileri hatırlatırlar, başka insanların da sevenleri, merak edenleri ve yollarını gözleyenleri olduğunu bize yeniden öğretir.
Bir lise öğrencisiyken yaşadığım bu olay, bana başkalarının sevdikleri veya bir şekilde bağ kurmuş oldukları kişiler hakkında konuşurken dikkatli olmayı öğretmiştir. Mesela çocuklarının kıymetini bilmeyen anne ve babalara rastlarım. Bu insanlar hayattan ne istediklerini bilmedikleri için, çocuklarından da ne isteyeceklerini bilmezler ve onları boş yere üzerler. Bu tür anne veya babaların çocuklarıyla da konuşurken, dikkatli ve özenli olmaya çalışırım. Onu ne kadar üzmüş olsa da, bir insanın sevdikleriyle, özellikle anne veya babasıyla ilgili konuşurken, istatistikçi gibi konuşmak ruhsuzluktur. Çünkü sizi mutsuz eden kişiyle duygusal bağınız kalmamış olsa bile, o herhangi birisi değildir ve aslında içinizdeki en derin arzu, onun sizi üzmemiş olmasıdır; çünkü aslında çok güzel olabilecekken, kaybolup gitmiş ve içerde bir acıya dönüşmüş bir ilişki söz konusudur. Bu durumda, bu kaybı nasıl geri kazanabileceğimiz veya en azından bu kayıptan gelen üzüntüyü nasıl hafifletebileceğimiz konusunda fikir beyan ederim. Ama bir insanın maddî veya manevî bir kaybıyla ilgili şaka olmaz veya "Yahu bu durumu yaşayan başka insanlar da var, üzüldüğüne değer mi?" gibi ruhsuz yorumlar yapılmaz.
Çünkü sevdiğimiz insanlar, gerçekten de herhangi bir istatistiğin parçası olsalar da, onların sıkıntıları bizi acıtmaya devam eder.
-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

25 Mayıs 2010 Salı

Şiir: "Aklımdasın" Yazan ve seslendiren: Savaş ŞENEL



"Aklımdasın" adlı şiirin 1. versiyonuna ulaşmak için bu satırları tıklayınız.


"Aklımdasın" adlı şiirin 2. versiyonuna ulaşmak için bu satırları tıklayınız.
-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Şiir: "Esrime" Yazan ve seslendiren: Savaş ŞENEL







"Esrime" adlı şiire ulaşmak için bu satırları tıklayınız.
-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

22 Mayıs 2010 Cumartesi

Taksi maceralarım ve taksi şoförlerinin çileleri



Taksi yolculuklarım-maceralarım

Benim ne ne ehliyetim var, ne de arabam! 2-3 araba alacak kadar masrafı kitaplar, filmler vs gibi şeylere yapmışımdır, ama ne ehliyetim ne de arabam oldu. Bunu bir meziyet gibi anlatmıyorum, bilesiniz! Futbolla da aram iyi değildir, "Kurtlar Vadisi" adlı diziyi seyretmeyi denedim. Bir filmi mesela Malkoşoğlu Cüneyt'i kendi gerçekliği içinde seyredebilir ve iyi zaman geirebilirim. Ama arkadaşı Polat Alemdar'ın sağkolu Memati'nin kapısında bekleyen koruma, kaşarlı tost almak için kantine gidince, ben de filmden koptum! Yani genel olarak kabul edilmiş olan "Taş fırın erkeği" profiline hiç mi hiç uymuyorum! Neyse gelelim konumuza: Ehliyetim olmayınca başkasının arabasını da ödünç alamıyorum. Hâl böyle olunca acil durumlarda bir taksiye "atlıyorum"; özellikle yol uzunsa ve keyfim yerindeyse şoförle sohbet etmeye başlıyorum.

Taksi şoförleri

Taksi şoförleri, "insan" denen canlının farklı yüzlerini görürler ve bunun ne denli yorucu bir şey olduğunu ben de bilirim. Konuştuğum çoğu taksi şoförü neşesi azalmış veya neşelenmeyi bir çabayla başaran kişilerdir. Bana göre onların hayatları daha çok yorgunluk ve hüzündür. Eskiden olanın tersine, bugün meslek erbabının devam ettiği, manevî olarak doldukları bir takim sohbet halkaları veya buna benzer çalışmalar da belki zayıf kaldığından, taksi şoförleri ihtiyaç duydukları ve hak ettikleri moral desteğinden de yoksundurlar.

Bir taksi şoförüyle konuşuruken, o bana acı dolu bir sesle bana şunu anlatmıştı: Bir gün arabasına aldığı birisinin bir dolandırıcı olduğunu ve köylüleri dolandırmış bulunduğunu öğrenmiş. Taksiye binen kişi, "nasılsa beni bir daha göremez veya bulamaz" diye bu taksi şoförüne "kahramanlıklarını" anlatmış. Zavallı taksi şoförü ise o günden beri bu bilginin ağırlığı altında eziliyormuş ve uykusuz geceler geçiriyormuş.

Farklı sürücüler: Taksilerde okumalar ve dinlemeler yaparak öğrenmek

Bu yorucu hayatı bir şekilde farklı hâle getirebilen sürücülere de rastladım. Bir keresinde park etmiş taksiye binmek istedim ve o sırada sürücünün kitap okumakta olduğunu gördüm. Sonradan öğrendiğime göre, müşteri beklerken dünya klasiklerini okurmuş. Yine Almanya'da bir taksiye indiğimizde sürücünün yanındaki koltukta Farsça kitaplar gördüm ve bunların neler olduklarını sorunca edebiyat kitapları olduklarını öğrendim. Onlardan birisi ise Hazreti Mevlana'nın Mesnevî'siymiş. Araba sürerken okuyamayacağı için, ezberinde Mesnevîden hiç dize olup-olmadığını sordum. O da İngilizce olarak bana: "Farsça biliyor musunuz" diye sordu. Ben de bunun üzerine Farsça bilmediğimi, ama o dili çok sevdiğimi ve az-çok Mesnevi'yi tanıdığımı söyledim. O da ezberindeki dizeleri okumaya başladı ve ben de onu dinlerken, Farsça ile Türkçe'de bulunan çok sayıda kelime olduğundan hemen "Mohkem" "Mohteşem" gibi kelimelerle neşemi ifade ettim. Derken Berlin Tegel havaalanına ulaştık ve bana da bu güzel hatıra kaldı.

Bir başka gün binmiş olduğum takside, şoför belli radyo programlarını düzenli olarak takip ettiğini söylemişti; böylece farklı konularda ve genel anlamda kültürünün arttığını söylemişti. Bir başka sürücü de TRT radyolarınan birisinde yayınlanan bir programda okunan "Küçük Ağa" adlı romanı dinliyordu. Her gün, aynı saatte yarım saat kadar bu romandan bölümler okunuyormuş.
Dünya küçük

Bir akşam uzak bir semtten taksiyle dönmek durumunda kalmıştım ve bir taksi durdurdum. Şoför bana üniversite öğrencisi olan yeğenini de evine götürmek istediğini söyledi. Ben de üniversiteli yeğenine incelik yapan bir dayıya katkım olsun diye, delikanlının da bizimle gelebileceğiniz söyledim. Buna izin vermeyip izin vermeyip başka bir taksiye binebilirdim, çünkü bulunduğumuz mevki, taksi bulmakta güçlük çekilen bir yer değildi. Ben reddetseydim, hem müşteri kaybedecekti hem de yeğenini götürmek için zaman ve yakıt harcayacaktı. Fakat bu taksi şoförü, benim yollarını o zamanlar bilmediğim o semtten getirirken, yolu uzattı. Ben o zaman o semtin güzerhâını pek bilmiyordum ve uzun bir yoldan gidiyor olduğumuzu hissetmiş olsam da, bir şey diyemedim. Üniversitede okumakta olan genç bir insanın yanında bir eğitimciye bu "tilkiliği" yapmıştı. Hatta benzin almak üzere benzin istasyonunda durduğumuzda, kendime bir şeyler alırken, onlara da bir şey isteyip-istemedikelrini sormuştum! Ve bugün de aynısını yaparım. Taksi şoförünün uzun yolu tercih etmiş olması da normal ücretten fazla bir para ödemem anlamına gelmişti. Veee günlerden bir gün aynı taksi şoförüne denk geldim ve onunla güzel bir konuşma yaptım!

Bir başka taksi şoförüne bunları anlattığımda, bu türden kişilerin sebepsiz yere para kaybettiklerini, çok sık kaza yaptıklarını ve bir şekilde huzursuz olduklarını anlatmış ve bu düşüncesini destekleyen örnekler vermişti.

Dürüst şoförler

Bozuk param olamdığı için laptopumu veya diğer eşyalarımı almadan taksiden çıktığım olmuştur. Hepsinde de şoförler, beni beklemişlerdir ve paralarını verip eşyalarımı almışımdır. Hatta bu tavrımı bir taksi şoförüne anlattığımda: "Aman ağabey, bunu yapmanizi tavsiye etmem, ne de olsa biz de insanız ve bizde de fırsatçılar var!" demişti. Nazik taksi şoförleri size gitmek istediğiniz hangi yoldan gitmek istediğinizi sorarlar, buna şaşırmayın. Çünkü bazen hızlı yol, masraflı olabiliyor. Haklı olarak, bu konuda sizin karar vermenizi istiyorlar. Nasıl olması gerektiğini söyleyin; yani masraflı da olsa, hızlı gitmek istiyorssanız, neyi seçtiğinizi bilin ve sonradan şoföre darılmayın.

Hırsızlar

Ama "bana sahte para verdiniz!" diyerek dikkatinizi dağıtıp size eksik para üstü veren taksi şoförüne de rastladım. Bir gün kızımızı acil servise götürmek için taksiye bindik. Hastaneye geldiğimizde, inerken, eşim bana 20 TL verdi ve ben de bu parayı taksi şoförüne ilettim. Taksi şoförü: "Bu para sahteye benziyor!" diye 20'lik banknotu bana geri verdi. Ben merakla paraya bakarken eşim ona başka bir 20 TL'lik banknot uzattı. Adam eşime 10 TL üstü verdi. eşim 20 TL vermiş olduğunu söyledi, adam da şaşkınlıkla "50 TL vermediniz 10 TL verdiniz" dedi. Çocuk hasta olduğu için hafif bir telaş içindeydim ve şaka yollu: "Yani şoför Bey bize şu klasik numarayı mı yapıyor?" dedim, şoför afalladı, gülümsedi ve biz arabadan indik. Araba uzaklaşırken eşim bana: "Evet o klasik numarayı yaptı ve fazladan 10 TL aldı" dedi. Zaten adam kendisini ele vermişti. Telaffuz ettiği "50 tl" kelimesi, sahte dediği 20 TL yerine daha büyük bir banknot olan "50 TL" beklediğini ortaya koymuştu. Fakat "30 TL" yerine sadece 10 TL'mizi çalabilmişti.

Bizden 10 TL çaldı; çoluk-çocuğuna harcadıysa "helal olsun, eşi veya yavruları haram lokma yemiş olmasınlar" diyorum. Gerisi Allah'ın bileceği iş.

Dikkat edilmesi gereken noktalar:

Taksi şoförlerini rahatsız eden şeyler:

Tek başınıza veya iki kişi taksiye binerken, çocuklar gibi öne, yani şoförün yanına oturmayın. Şoför için çok rahatsız edici bir şey. Bunu ben de anlamam! Neden arkada rahat rahat oturmak varken ön tarafa oturayım ki? Taksiye kalabalık bir şekilde bindinizse, o zaman durum başka!
Taksi sizin malınızmış gibi davranmayın; bir şey istiyorsanız, rica ederek söyleyin.

Gitmek istediğiniz yeri ve önceliğinizi tam olarak söyleyin; Yani ne pahasına olursa olsun kısa zamanda mı gitmek önemli, yoksa uzun bir güzergâhtan normal zamandan mı gitmek önemli? Bazen otobandan gitmek hızlı oluyor, ama taksimetre daha fazla yazabiliyor.

Beni rahatsız eden şeyler

Taksilerde para üstünün verilmemesi. Özellikle yanımdaki kişinin misafirim olduğunu görünce veya eşiniz dışında bir bayanla (iş arkadaşınız, öğrenciniz, akrabanız vs) birlikteyseniz, bunu yapıyorlar. Çünkü misafirinizin veya bir bayanın yanında birazcık para için konuşmayacağınızı biliyorlar.

Bazı taksi sürücüleri, yanınızdaki kişiyle sohbete daldıysanız, yolu uzatabiliyorlar. Çünkü siz sohbet ediyorsunuz ve hangi yoldan gittiğinizi farketmiyorsanız veya yanınızdaki kişi dolayısıyla 10-15 tl için tartışmayacağınızı düşünüyorlar.

Ailece taksiye bindiğimde taksi şoförlerinin sigara içmeleri. Yalnızken pek ses çıkarmam, zira tiryakileri anlayabiliyorum.

Pilavcının isyanı

Bir akşam İstanbul semtlerinin birisinde pilav yiyorum. Yakındaki taksi durağında sıra bekleyen taksi şoförlerinin tatsız konuşmalarını ve atışmalarını dinlemek zorunda kalıyordum. Pilavcıya: "Burası hep böyle mi?" diye sordum. O da: "Hiç sorma ağabey, bunların böyel konuşması yüzünden millet pilav yemek istedikleri hâlde burda durmuyor; iş yapamıyoruz" dedi. Düşünün: Yakındaki bir grup insan rahatsız edici bir şekilde konuşurken, siz orada durup yemek yer misiniz veya alış-veriş eder misiniz?

Taksi sürücülerine eğitim

Taksi şoförlerine çok ciddî bir manevî ve moral taksviyesi yapılması gerektiğine inanıyorum. İnsanlarla bu denli iç içe olmak, hiç de kolay olmayan, insanı yoran ve bazen tüketen bir deneyim olabiliyor. Onlarla geniş bir mecliste sohbet etmeyi ve hayatla ilgili sıkıntılarını öğrenmeyi ve ona göre taksilerini sürerken neleri dinleyip-moral kazanabileceklerini anlatmayı isterim. İnanıyorum ki bir İstanbul çocuğu olarak, onlarla çok ilginç sohbetler edeceğiz. Taksi şoförleriyle ilgil olarak başrollerini Tom Cruise, Jammie Foxx ve Jada Pinkett Smith'in paylaştığı "Collateral" adlı filmi öneririm: ,taksisine bilmeden bir kiralık katili alan kibar bir taksi şoförünün başına gelenler anlatılmaktadır. Ana olay etrafında dönen diğe rolaylar çok ilginç.

"Collateral-Rehin" adlı filmin linkine ulaşmak için bu satırları tıklayınız.
-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------