Uzun zamandır bloglarıma yazı eklemedim; daha çok farklı web sitelerine yazı gönderdim. Derken bugün de buraya bazı kısa notlar ekleyeyim dedim.
İşkence nedir?: Sözgelimi “dinlenmek, deniz, kum, sükunet, öğlen uykusu; işte tatil” dersem, sadece “tatil” demekten daha açıklayıcı, etkileyici ve özendirici olur. Bunun gibi “işkence görmek” kelimesi yerine, “Aç bırakılmak, elektrikle eziyet edilmek, dayak yemek, ıslak, soğuk betonda baygın kalmak, kan tükürmek vs” dersem, durum daha iyi anlaşılır.
Bu sebeple, kendi bebesinin gece üstü açıldığında içi cız edecek olan, fakat başkaları için işkenceyi hoş gören basit, tutarsız ve dahi ahlaksız kişiler için, bu tür açıklamalar belki daha etkili olabilir.
Darbe dönemlerinde işkence, bu aptalların sandığı gibi, insanları daha büyük felaketleri engellemek amacıyla konuşturmak için ve kerhen, yani isteksizce yapılmış da değildir. Maksadı aşan bir şekilde, yıldırmak, bezdirmek, kişinin bütün ruhi ve bedensel özelliklerini çökertmek, devletin ve özellikle bazı güçlerin “azametini” göstermek için yapılmıştır. Buna çoğu zaman, işkencecilerin de keyfi tutumları eklenince durumu siz düşünün. Devletin masası bile memura zimmetliydi ve kaybolduğunda sorumlu oluyordu. Ama işkence edilen kişilerin kaybında hiçbir sorumluluk yoktu. Bazı durumlarda amaç, öldürmeden acıtmak bile değildi. Kişi zaten öldürülecekti, amaç ölene kadar mümkün olduğunda acıtmaktı.
Akrabalarımdan birisi daha çocukken hırsızlık isnadıyla yakalanmıştı. Suçlu olmadığını kanıtlayana kadar birkaç arkadaşıyla karakolda işkence görmüştü. Ağızlarına tuz ve biber basılmıştı ve ardından susuz bırakılmışlardı. Basit bir hırsızlık isnadıyla birkaç gence bunu yapanlara, o gençlerin devlet ve millet düşmanı olduklarını söylediğinizde kim bilir neler yapmazlar!
12 Eylül Darbesi ve geçmişe dönük hesaplar: 12 eylül darbesinden bir süre sonra, dayımla boğaça sattığımız tezgâhın yanına yaşlı bir amca gelmişti. Dayım bazı konulardan rahatsız olduğunu söylüyordu. Bir zabıta bizi zorluyordu ve rüşvet bekliyordu. Bu yaşlı adam hipnotize olmuş bir şekilde bize baktı: “Bakın darbe oldu, huzurumuz yerinde; bu huzuru bozmayın gençler” dedi. Ben çocuktum ve adama bakakaldım. Samimiyetle yazıyorum ki o çocuk aklımla aklıma gelen soru şu idi: “Asker darbe yapıp-idareyi almadığı sürece bu memlekette huzur olmayacak mıydı?” O vakit bu soruyu bu asker emeklisi amcaya soramamıştım.
Darbenin kendisi uygun bir yöntem olmadığı için, sonrasındaki olaylara şaşırmanın da bir anlamı yok. Ama fikirsel-düşünsel sınırlamaları bir yana bırakalım, annesi veya babası konuşsun diye çocuklara işkence etmek, işkenceyle Nutuk ezberletmeye çalışmak ve daha nice şeyler de yenilir-yutulur cinsten değil. Meşrebim ve terbiyem, haklı göründüğüm durumlarda bile, bedduaya müsait değil, çünkü haklı olarak da beddua etmeye alışırsanız, bir gün hakkınız olmadığı bir konuda da beddua edersiniz. Ama Allah Adil ve Müntakimdir. Başka bir şey söylemiyorum. Öbür tarafta herkes yaptığının karşılığını görecek, ama bu tarafta da suçlular kanun yoluyla bulunmalı, hak ettikleri ceza kanun yoluyla ve adaletle verilmeli.
Facebook bağımlıları: Bazı kişilerin fena hâlde Facebook hastası olduklarını görmekteyim. Bundan kast ettiğim şey, sosyal medyayı belli bir vizyon ve misyona uygun şekilde kullanmak değil. Reeldeki ilişkileri ihmal ederek ve misafirlerinin yanında facebook hesabına bilgiler girmekten ve sayfasının editörü olmamasından söz ediyorum. Bir yere gidiyorsunuz, orada birisinin ofisine kişiye selam vermek için giriyorsunuz. Misafirlerinin yanında faccebookla meşgul olduğunu görüyorsunuz.
Beni en çok güldüren olay da kendisine e-mail adresini sorduğum birisinin bana bir uzman edasıyla: “Savaş Bey artık herkes Facebooktan haberleştiği için pek e-mail kullanılmıyor” demesiydi. Söylediği şeyin saçmalığı bir yana, söylemediği, ama ses tonundaki “Bu işlerden pek anlamıyorsunuz sanırım” mesajı da cabasıydı! Karşısındaki Savaş Bey, interneti yeni tanımış olan, facebook nedir, e-mail hesabı nedir bilmeyen birisiydi. Böylece Facebook olayının e-mail olayını gereksiz kıldığını da öğrenmiş oldu! Bence işin aslı bence bu kişi hiçbir zaman bir e-mail hesabı kullanmamıştır ve internetle Facebook vasıtasıyla tanışmıştır! Facebook’un kendisi bir email hesabı gerektirirken, milyonlarca insan e-mail hesabı kullanırken, e-mail hesabı edinmenin gereksiz olduğunu bunu söylemek… Neyse…
Facebook ve fotoğraf albümleri: Benim çocukluğumda misafirliğe gittiğimizde, evin hanımı fotoğraf albümlerini ortaya çıkarırsa, bunlara sadece bayanlar bakarlardı. Fotoğraf albümlerine bakmak erkek işi değildi. Şimdi Facebook bakıyorum da ne fotoğraflar var! “Kullanıcılar Facebook hesaplarına fotoğraf eklemesinler” demiyorum, ama “sosyal medyada yaptığınız her şeyi danışmalısınız”, “İnternete koyduğunuz hiçbir şeyi geri alamazsınız” ve “hangi fotoğrafları paylaşacağınızı iyi seçin veya dışarıdan bakan birisine danışın” diyorum.
Sizi veya hayatınızı bir “hergele” şekillendirmesin: Facebook denen icadın mucidi yeni yetme birisidir ve şu anda hayatları şekillendirmektedir ki, daha bu genç adamın kendi hayatı şekillenmemiştir! En son Facebook’un alkollü içki şirketleriyle anlaşma yaptığını öğrendim. Yani çok kötü bir işe alet oluyor. “Amway vs gibi şirketlerin distribütörlerine yerli malı kullanmak lazım” diye vaaz edenlere gidin bakın hemen hepsinin Facebook hesabı vardır ve iştahla video, resim paylaşıp sonra da kimler beğenmiş diye bakarken, Facebook’un hangi anlaşmaları yaptığına ve gençlere neleri taşıdığına bile bakmazlar.
Benim de birkaç Facebook hesabım olduğunu biliyorsunuz. Fakat bunları meslekî anlamda kullanmaktayım ve çocukları da arkadaş listeme kabul etmemekteyim.
E-mail adresi verirken reklam yapma olayı: Bir mecliste bir okurumla sohbet ederken, e-mail adresini rica ettim. O da çalışmakta olduğu şirketin adını içeren bir e-mail adresi söyledi. Meclisteki birisi: “O şirket reklamı yapıyorsun” dedi. Ben de bu sefer: “Sözgelimi hotmail uzantılı bir adres verse, reklam olmayacak mı?” diye sordum. O kişi: “Ama onun e-mail adresinde şirket adı var” dedi. Ben de: “Hotmail’de bir şirket zaten!” dedim. Muhatabımın kafası iyice karıştı ve iki kişi konuşurken gereksiz yere laf atmamak konusunda da bence bir ders almış oldu.
Müslüman abimizin getirdiği sigara: Bir korsan sigara tezgâhının yanından geçerken, sigara satan kişinin bir sigara markasını müşterisine “Bu sigarayı sağlam bir Müslüman abimiz getirdi” diye sunduğuna tanık oldum. Sağlam Müslüman abimiz sigara kullanmakla yetinmeyip bir de satıyormuş. Ha belki de içmiyor, ama satıyor! Müslüman abimiz mi arızalı yoksa satan mı anlayamadım!
Dikkatimi çeken bazı filmler: Bu ara film ve diziler seyrediyorum. Bir şeyi aslının tam ayınısı olmasa da ekranda görmek ve özellikle sinema diliyle görmek çok etkili. Sözgelimi çok eziyet görmş bir düşünürün hayatını seyrettim. Bu kişinin hayatını okumuştum, ama çekilen acıları filmde bir oyuncunun yüzünde de olsa, görmek çok daha farklı oluyor. Yönetmenin kendisini son sahneye gereksiz ve acemî bir oyunculukla eklemiş olması dışında güzel bir film olduğunu söyleyebilirim. Başka bir film ise“100 Spartalı” adlı filmdiç. Bu filmde, başkarakter ile kendisine Yarı-Tanrı diyen düşman kralın karşılaştığı sahnedir. Kendisine “yarı-tanrı” diyen kralın tavrı diktatörlerin düştüğü komik durumu çok iyi anlatıyor. Hayatta bazı şeyler “yarı” olmaz. Mesela bir kadın ya hamiledir ya değildir. Ya Tanrısındır ya değilsindir. İnsanların birisine Tanrı muamelesi yapması ile, onun gerçekten tanrı olması başka şeylerdir. Allah’tan başka tanrı olmadığına göre… O sahnedeki komiklik ise, kendisine “yarı-tanrı” diyen kralın, düşmanıyla, yani ele geçirmek istediği ülkenin kralıyla konuşurken, kendisine yapılabilecek bir suikaste karşı tepeye okçular yerleştirmiş olmasıydı . Ölümlü olduğunu biliyorsun, ama “tanrıyım” diyorsun. Bu bütün diktatörlerin sorunudur. Tanrıyla yarışırlar, çünkü O bakîdir. Ama her yeri sarayları veya heykelleri ile donatsalar da, diktatörler ölümlüdürler ve bunu çok iyi bilirler!
-----------------------
Savaş ŞENEL'in Vizyon, Misyon ve Değerleri, Çalışmaları Hakkında Kısa Video, Kitapları,
Söyleşileri,
Uzmanlık Alanları ile İlgili Sayfaları,
Günlüğü-Blogu,
Resmî web sitesi,
Facebook sayfası,
Twitter hesabı,
Wattpad hesabı,
Linkedin hesabı,
Instagram hesabı,
About.me hesabı,
ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR
(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
HAYATI ISKALAMA LÜKSÜN YOK
(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------