24 Ağustos 2011 Çarşamba

BÜYÜYÜNCE TİLKİ OLUCAM!



Büyüyünce tilki olucam! Sokaktan kedi toplamıcam. Yaşadığım apartmandaki insanlarla aram bozulmucak. Eve her gelen “aaa bu hayvanın burada ne işi var” demicek!

Büyüyünce tilki olucam! Hüzünlü şarkılar dinlemicem, üzülmücem! Üzülürsem başkasını üzücem. En çok kim üzülürse tercihim o olucak. Beni sevenleri üzücem, nasılsa onlar beni incitmek istemezler.

Büyüyünce tilki olucam! Birisini seversem belli etmicem. O beni sevene kadar beklicem. O beni sevse de ben onu sevdiğimi belli etmicem. Bana ulaşabilmek için tırmalıcak ki, kıymetimi anlasın.

Büyüyünce tilki olucam! Sokaktaki birisine çantasını taşıması için yardımcı olmucam; alış-veriş yaparken bana mı sordu? Satın aldığı şeyleri akşam bir güzel yerken beni de davet edicek mi? Hem sonra her gördüğünde aynı şeyi yapmamı beklemicek mi?

Büyüyünce tilki olucam! Bir yerde çalışmaya başlayınca, ayak kaydırmaya hazır olucam, çünkü nasılsa birileri benim ayağımı kaydırmaya çalışacaklar. Uyanık olmak lazım.

Büyüyünce tilki olucam! İyi kalpli insanlarla muhatap olmucam, çünkü iyilikleri bana da bulaşır. Hem duygusal olurlar, daha çok kendilerinden verirler. Ama şirketimde iyi kalpli insanları da çalıştırıcam, çünkü onları ikna etmek kolaydır.

Büyüyünce tilki olucam! Kendi hayallerimin geçekleşmesi için başkalarının hayallerinin yıkılmasına aldırmıcam! Onların harabelerini kendi hayallerime yapı malzemesi yapıcam!

Büyüyünce tilki olucam! Birisi ikram etmeye hakkı olmayan birşeyi bana vermek isterse, hemen alıcam-kullanıcam. Üzümü yicem, bağıyla ilgilenmicem...

Büyüyünce tilki olucam! Çevremdeki insanları yönetmem için nasıl kalmaları gerekiyorsa, öyle kalmalarını sağlıcam. Benim planımı aşan bir şekilde kendilerini geliştirmelerine ve beni sorgulayabilecekleri bir düzeye gelmelerine izin vermicem.

Büyüyünce tilki olucam. İnsana dair şeyler okumucam. Onlar beni insana karşı duyarlı yapar. Bir anatomi atlasında görmedikçe, insanların kalpleri olduğunu hiç hatırlamıcam!

Büyüyünce tilki olucam! Dünyanın daha iyi bir yer olması için uğraşmıcam. Bana madalya mı takacaklar? Ha reklamım olursa o başka.

Büyüyünce tilki olucam!



Tilkiler, sürekli aç gezerlemiş
Biliyorum ben de mutluluğa aç olucam, ama acayip neşeli olucam…
Büyüyünce tilki olucam…
-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

23 Ağustos 2011 Salı

Severim aşk şarkılarını! Ama neden?





Aşk şarkıları dinlerim. Mutlu bir aşk şarkısı görmedim ve orada bir yanılsama vardır. Aslında “Aşk Şarkıları” diye dinlediğimiz şarkılar, “Özlem-Hasret” şarkılarıdırlar. Yani aşkı yanı başında olan birisi acı şarkılar yazar mı? Ha şairler sevdikleri yanlarındayken de, acı şiirler yazarlar. Şairler bir âlemdirler! Sevdikleri insanlarla birlikteyken de onları kaybetme korkusu yaşarlar! Ama aşkıyla neşeli vakit geçirdiğini anlatan şarkı azdır. Bu konuda Eric Clapon'un "You're Wonderful Tonight!" adlı şarkısını örnek verebilirim.




Ben aslında hasret şarkıları dinlerim. Şu anda ve bu yazıyı yazarken de bir hasret şarkısı dinliyorum. Hasret şarkıları dinlerim, ama aşık olduğum kadın uzakta olduğu için değil, melankoliyi sağaltmak için, acımı ve yasımı yaşamak için. Hasret duymak için aşkınızın uzakta olması gerekmez veya uzakta olan kişiye aşık olmanız gerekmez. İçinde hasret olan bir şarkı bestelemek, ama aşktan uzak tutmak zordur. Ondan dolayı sadece bir hasreti anlatan şarkı sayısı azdır. Şefkatle gelen bir hasreti nasıl anlatırsınız?; “A bir aşk şarkısı, bak içinde hasret var, acı var!” derler! Be kardeşim içinde acı olan her şey aşkla mı ilgilidir? Ha hasretle ilgilidir, ama hasretin her zaman aşk ile ilgisi yoktur.



Birilerini kaybettiğim zaman veya kaybetme korkusu beni sarınca da hasret şarkıları dinlerim. "Bakalım o kadar zor olacak mı?" der, hayal etmek ve kimbilir belki de gelecek olan yıkımın boyutlarını anlamak isterim.





İnsan kaybetmekten de korkar! Bu korku da sadece aşkla ilgili değildir. Çocuklarını veya şefkatle sevdiğin insanları kaybetmekten korkarsın. Ölmelerinden veya fiziksel olarak kaybolmalarından da korkarsın, ama durduk yerde kaybetmekten de korkarsın. Ya da uzaklara gitmelerinden korkarsın.



Senden uzaklaşacaklarından için değil, zamansız gidebileceklerinden, yalnız kalabileceklerinden korkarsın veya etraflarında bir sürü insan olsa da, hem güvenebilecekleri ve hem de bu güveni hak edecek birisi olmamasından korkarsın. Belki güvenecekleri birisi olabilir, ama ya o kişi o güveni hak etmiyorsa? Bunun farkında olmamalarından korkarsın.



Bir insanın veya bir grup insanın, senin için önemli olmasından korkarsın. Korkuya rağmen devam edersin. Korkuyla yaşanmaz çünkü. Yanlış şeyler yapmaktan korkulmalıdır, ama sevmekten korkulmamalıdır!



Hayattaki her şeyi aşk acısı sanan aptallar, hasreti veya kaybetme korkusunu da sadece aşkla ilgili sanırlar. Aşktan başka duygu tanımamışlardır. Aslında başka duyguları tanımamış oldukları için, aşkı da tanımamaktadırlar! Gördüğü cam veya elmas parçasını, inci sanan birisi inciyi ne kadar tanıyordur?





Bilmezler; Aşk yokken de sevmek, hasret ve esirgemek vardı! Bu üçü aşk yokken de var olurlar. Zaten hayatı devam ettiren, bu üçüdür!



Ama sevmek, hasret ve esirgemek yoksa, aşk 1 haftalık bir ömrü olan renkli bir kelebektir!
-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

11 Ağustos 2011 Perşembe

GENÇ KIZ VE ADAM (ÖYKÜ)





GENÇ KIZ

Genç kız oldukça yorgundu. En arkadaki koltuklardan birisine geçip-oturmuştu, çünkü vicdanıyla yorgun bedeni arasında kalmak istemiyordu. Çünkü öndeki koltuklardan birisine oturacak olsa, yaşlı veya hasta birisi otobüse binebilir ve de o ona yer vermek zorunda kalabilirdi. Bu durumda kalmamak için otobüsün arkasına yakın bir yere geçmiş ve oturmuştu. Oturmuş olduğu koltuktan, otobüse binmekte olan yolcuları inceliyordu. Bu sırada bir adama gözleri takıldı. Adamın yüzünde çocuksu bir ifade vardı; ama bu, bir tür bilgelik dolu bir çocuksuluktu. Yani nahif birisi değildi, her şeye rağmen çocuk kalmayı istemiş olanlardandı. Genç kız adamı incelerken, adam önünde durmakta olan ve ne yapacağını bilmez hâldeki cüceye doğru eğildi ve ona bir şeyler söyledi. Cüce mahcup bir yüz ifadesiyle ve başını salladı. Adam cüceyi koltuk altlarından tutup-kaldırdı ve onu oturaklardan birisine oturttu. Bunu çok sakin ve telaşsız bir şekilde yapmıştı. Yüzünde cüceye karşı bir acıma ifadesi taşmıyordu. Sanki birisine selam vermişti veya yere düşmüş olan cüzdanını alıp o kişiye verip, sonra da yoluna devam etmişti. Adam cücelerle yaşamaya alışkın birisi gibi davranmıştı; sanki her akşam evindeki bir cüceye aynı şeyi yapan birisine benziyordu. Genç kız adamı merakla takip etmeye başladı. Adamın elinde ağır ve insana kitaplarla dolu olduğu hissini görünen bir çanta vardı. Adam, daha sonra boş olan bir yere oturdu. Çantasından bir kitap çıkarıp okumaya başladı. Elindeki kalemle bazı satırları gülümseyerek veya şaşkınlıkla çiziyordu. Genç kız onun okumakta olduğu kitabın ne olduğunu anlamaya çalıştı, ama aradaki mesafe ve otobüse binen yolcular buna imkân vermediler. Gen kız başını pencereye çevirdi ve dışarıya bakmaya başladı. Biraz sonra başını koridora çevirdiği zaman, adamı ayakta gördü; adamın daha önce oturmuş olduğu yere bakınca, orada yaşlı bir bayanın bulunduğunu fark etti. Evet, ilerde boş yerler vardı, ama belli ki adam yaşlı teyzenin yürümeden hemen bir yere oturması gerektiğini düşünmüştü. Genç kız kendi kendisine tebessüm etti. Adam ilerde başka bir yere oturdu. Bu kez kucağında çantası vardı, ama çantasının üzerinde bir kitap yoktu; dalgındı. Genç kız bir ara cep telefonuyla konuştu ve telefonu kapattığında adamı yine elinde o ağır çantasıyla ayakta gördü. Adam, yerini bu kez genç bir kadına vermişti. Çünkü otobüs iyice kalabalıklaşmış ve bir bayan için sıkıntı verici bir hâl almıştı. Genç kız adamın kim olduğunu merak etmeye başladı. Yani adam yerine oturup kitabını açabilir ve etrafta neler olduğuyla ilgilenmeyebilirdi. Zaten yaşı da müsaitti, hiç kimse ona “neden millete yer vermiyorsun?” da demezdi. Adam ayakta ve kalabalıktan hafifçe tedirgin bir şekilde ve etrafındakilere varlığını hissettirmek istemez gibi duruyordu. Sonra elindeki çantasıyla otobüsün arkasına doğru ilerlemeye başladı. 

ADAM 

Adam, otobüse bindi ve önünde bir cücenin durduğunu fark etti. Bu kısa boylu insan kalabalıkta zorluk yaşayabilirdi, ama nedense bir yere de oturmuyordu. Adam kendi saflığına gülümsedi, çünkü otobüsteki oturaklar bu cüce için çok yüksekti ve oturabilmesi için zıplaması gerekiyordu. Belki başka yerde, mesela bir parkta olsa zıplayıp-oturabilirdi, ama otobüsün içinde ve herkesin ortasında bunu yapmak çok da eğlenceli değildi. İnsanlar, ona bakacaklar ve belki de gülümseyeceklerdi. Adam cüceye doğru eğildi ve ona: “Size yardımcı olmamı ister misiniz?” diye sordu. Cüce mahcup bir şekilde ve onay anlamında başını sallayınca, adam cüceyi koltuk altlarından tutup-kaldırdı. Cüce mahcup bir ifadeyle teşekkür etti. Bu sırada adamın yüzüne bakmamıştı. Adam bu teşekküre: “Rica ederim” diye cevap verdikten sonra, kalabalıklaşmaya başlayan otobüsün arkasına doğru ilerlemeye başladı. Cüce olmanın ne denli sıkıntılı bir şey olabildiğini düşünüyordu. Sonra bulduğu boş bir yere oturdu ve çantasından kitabını çıkarıp kendi deyişiyle “fare gibi” kemirmeye başlayacaktı. Çünkü otobüslerde veya vapurlarda yolculuk ederken, azar azar okuyup-bir sürü kitabı bitirebiliyordu. Ama 5 dakika da olsa, kitabını açıp okuyordu ve derken 1 hafta sona 1-2 kitap bitmiş oluyordu. Elindeki kitap bir romandı. Bu sırada yaşlı bir bayanın geldiğini gördü. İlerde boş yerler vardı, ama bu yaşlı teyze sıkıntılı ve terlemiş durumdaydı. Belli ki yürürken zorluk çekiyordu. Adam, hemen ayağa kalktı, kadını kendi yerine buyur etti ve sessizce arakaya doğru yürümeye başladı. Bir başka yer daha buldu. Ama bu sefer düşüncelere daldı. Yaşlılık da uzak görünen, ama eninde sonunda insanı gelip-bulacak olan bir süreçti. Derken genç bir bayanın sıkıntılı anlar yaşadığını gördü. Otobüs kalabalıktı ve bu da bayanı rahatsız ediyordu. Bu sefer kitabı çantada olduğu için kolayca toparlandı ve kalkıp genç bayana yer verdi.

GENÇ KIZ VE ADAM

Adam, elindeki ağır çantayla tekrar otobüsün arkasına doğru yürümeye başladı. Sol tarafta oturan genç bir bayanın ona gülümsediğini gördü. Bu bayan, adamın tanıdığı birisi değildi, bazen öğrencilerine rastlardı ve yıllar sonra bu insanlar değişmiş-büyümüş oldukları için onları hemen tanıyamazdı. Fakat bu bayan herhangi bir öğrencisine de benzemiyordu. Genç kız, adama, isterse elindeki çantayı ona verebileceğini söyledi. Güzel kızın ona ilgisine şaşıran adam olgunlukla tebessüm etti ve rahatsızlık vermek istemediğini söyleyip teşekkür etti. Genç kız: “Rica ederim” dedi ve ısrar etti. Adam gülümsedi ve çantasını genç kıza verdi. Onun neden böyle ilgili davrandığını anlayamamıştı. Ona ilgi duyuyor olsa, daha farklı davranırdı; çantasını kucağına almayı ve onun daha rahat etmesini sağlamaya çalışmazdı. Ara sıra gözlerine bakar veya gülümserdi. Önceden tanıyor olsa: “Merhaba” ders ve kendisini tanıtırdı. Ardından adama çantasını o inene kadar kucağında tutabileceğini söylerdi. Adam genç bayanın bu tavrını çözmeye çalışıyordu. Asıl endişesi tanıdık birisi olması ve onu tanıyamamış olmak gibi bir kabalık yapmak istemeyişiydi. Bütün bunları düşünürken, ineceği durağa geldi, genç kıza gülümsedi ve teşekkür edip, çantasını aldı. Genç kız adama baktı, gülümsedi ve: “Rica ederim” dedi. İkisinin de yüzünde sıcak birer gülümseme vardı. Adam otobüsten indi; hatırlayıp-gülümseyebileceği bir anısı daha olmuştu.
-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

1 Ağustos 2011 Pazartesi

HER ZAMAN, SINIRIN ÖTESİNDE IŞILDAYAN VE ÇEKİCİ GÖRÜNEN EN AZ BİR ŞEY VARDIR!



Kendimize çizdiğimiz veya zaten çizilmiş bulunan bir sınırın ötesinde, sınırın bu yanında olmayan ve uzakta ışıldayan bir şeyler her zaman bulunur!
Bazı zaman kendinizi kandırmak ister ve: “Sınırın ötesine geçerim; baktım olmadı yeniden geriye dönerim!” dersiniz. Ama bunu yaptığınız zaman hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilmelisiniz.
Çünkü sınırın ötesine geçtiğiniz zaman, bu taraftaki şeyleri o tarafa taşıyamazsınız; oradaki şey veya şeyler de zaten buraya gelmez. Zaten bu iki grup bir arada da durmazlar! Oradakinin aslında hiç kimseye mutluluk vermediğini anladığınız zaman da, artık bu yana, yani eski yerinize veya eski günlere dönemezsiniz!

Hayatta bazı şeylerden dönmek, bir lokantaya gidip-mekânı beğenmediğinizi anladığınız zaman oradan çıkmak kadar kolay olmaz. Sözgelimi, bir insanın ayağına basıp sonra da ondan özür dileyip kendinizi affettirmeniz mümkündür; ama bazı duygularına ve yersiz bir şekilde “basıp” sonra da kendinizi affettirmek veya affedilseniz de eskisi gibi olmak her zaman mümkün değildir.

Her zaman bir tercih yapsam ve kendime bir sınır çizsem veya zaten çizilmiş olan bir sınırı kabul etsem, sınırın ötesinde kalan; bu yanda olmayan; ışıldayan ve çekici görünen bir şey olur!

O şey, oradan bana sürekli olarak bakar ve el sallar! Durmadan benim dikkatimi çekmeye çalışır. Bir süre gözlerim ona takılır; sonra görmemeye başlarım. Çünkü sınırı geçip de geri dönemediğim zamanlar olmuştur ve gerekli ders alınmıştır…
Hesap bellidir: Bir kez gidip de her zaman pişman olacağımı bildiğim bir yeri, ara sıra sıkıcı gelse de, genel anlamda bulunmaktan mutluluk duyduğum bir yere tercih edemem.

Evet, sınırın ötesinde kalmış olan şeyin kendisine ait-zatî bir kıymeti vardır, ama o kıymetin muhatabı ben değilimdir!

Sınırları olan hayatlar, çerçevelenmiş güzel tablolara benzerler! Tercih etmemem gereken, ama bir yandan da tercih edebileceğim seçenekler olması, bana insan olduğumu hatırlatırlar! Yapabileceğim, ama yapmamam gerektiğini bildiğim şeyler, kullanabileceğim bir iradem olduğunu bana bildirirler!

Ne yapacaksınız? İnsanız. Seçeneklerimiz var; doğrularımız var. Orada duran ve birer seçenek olan şeylerin, mutlaka birer hak olmadıklarını bilmek görevindeyiz.

-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------