19 Haziran 2010 Cumartesi

Çizmekte Olduğunuz Büyük Resim: İnşa ve Yıkım:



Vaktiyle, şu anda sorun olmadığı için ismini vermeyeceğim bir ülkede yanlış anlaşılan şeyler vardı. Sözkonusu yanlış anlamalardan dolayı ve dönemin saçma-sapan devlet politikası sebebiyle, etnik gruplardan birisi olan Türkler, sudan sebeplerle tutuklanıp ceza evlerine ve toplama kamplarına konuyorlardı. Buralarda uygulanan ilginç eziyetlerden birisi de, Türklere sonuç getirmeyen, hiç bir yere varmayan; kısacası hiç bir şey inşa etmeyen işler yaptırmaktı. Sözgelimi, tutuklular derenin bir yanından kova ile aldıkları suyu, başka bir yere götürüp, yine aynı dereye boşaltıyorlardı. Taşınan onca hacimdeki suyla söz gelimi ne bir havuz doluyordu, ne bir inşaatın çimentosu karılıyordu; yani onca çabanın, akşama kadar anlamsızca ve amaçsızca yorulmaktan başka hiçbir meyvesi yoktu.

Bu şekilde bir eziyetle, insanların kendi hayatlarına dönük bir neşe veya tatmin ortaya çıkmasını engelliyorlardı. Çünkü bir ev yapsanız ve onu düşmanınız bile kullansa, karşısına geçip: “Bunu ben yaptım!” diyebilir ve bir parça da olsa, neşelenip-gururlanabilirsiniz. Hâlbuki derenin suyunu alıp, yine aynı dereye boşaltmak size hiçbir tatmin duygusu vermez, sadece bezginlik ve sıkıntı verir!

Çocukluğumda duyduğum bu olay, bana büyük vizyon vermiştir ve bu anekdottan almış olduğum ders şudur: Sizi, kendiniz veya sevdikleriniz adına ulaşmak istediğiniz herhangi bir yere götürmeyen çabalar ve fedakârlıklar, sizi ve dahi zamanla sevdiklerinizi de yormaktan başka hiç bir şey yapmazlar.

Aslında sizi net bir yere götürmeyen bir şeyin hiçbir yere gitmediğini düşünmek de yersiz olur. İnsanın yaptığı her şey, onu büyük bir resme götürür, ama bu büyük resim acaba onun gerçekten istediği şey midir? Türklere sözü geçen anlamsız eziyeti yapan kişilerin zihinlerindeki resim, sisteme karşı geldiklerini düşündükleri Türklerin yılgın, yorgun ve bıkkın bir hâlleriydi ve büyük ihtimalle bu resme ulaşıyorlardı! Ama bu büyük resim, tutuklu durumdaki Türkler için iyi değildi. Elbette, istenmeyen bir durumu yaşadıkları için sabır ve dua ettilerse durum farklı olmuştur!

Seminerlerimde veya karşılıklı konuşmalarımda, özellikle genç arkadaşlarıma tavsiye ettiğim şey, sonu gelmeyen ve onlar için net ve hayırlı bir şeyler inşa etmeyen sıkıntı ve fedakârlıklardan kaçınmalarıdır. Bunun anlamı, acı veya sıkıntı içeren inşa süreçlerinden kaçınmak değildir. Herhangi bir pozitif inşa sürecinde de acı ve sıkıntı vardır. Mesela size eğlenceli gelen, ama aslında zararlı olan şeylerden kaçınmak da zaman zaman sıkıntılıdır, ama bu kaçış ve sıkıntıyla, sağlıklı bir gelecek inşa edersiniz. Aile kurmak ve çocuk sahibi olmak da sıkıntılıdır, ama bunlarda sizin için iyi olabilecek bir inşa söz konusudur. Milletimizin en büyük imtihanlarından olan Kurtuluş Savaşı’nda da acı, gözyaşı ve sıkıntı vardı, ama bütün bunlar onun büyük bir inşa dönemi olduğu gerçeğini değiştirmez. Fakat alkol alıp, sonra dengeli olmaya çalışmak sıkıntılı bir şey olmasına rağmen, sizin için iyi olan hiçbir şeyi inşa etmez; yine sözgelimi sizi inciten, sonu olmadığını gayet iyi bildiğiniz yanlış bir bir sevgi, siz veya sevdikleirnizle ilgili başka herhangi bir iyi şeyi ortaya çıkarmaz. Bu tür durumlarda ortaya çıkan ve kendisine dikkat edilmesi gereken "tuzak" bir duygu vardır; o da kendisine has bir tadı olan melankoli duygusudur. Melankolinin garip bir lezzeti vardır; sizde alışkanlık yapabilir ve bu konuda çok dikkatli olmalısınız.

Aslında attığınız her adımın inşa ettiği bir büyük resim vardır, ama bu resim sizin hayrınıza olmayabilir. Zaten temel sorun da budur: İlla ki bir resim inşa oluyor, ama bu resim sizin için iyi bir resim midir?

Burada en önemli ölçüt, sizin vizyon, misyon ve değerlerinizdir. Bu üç şeyi sağlıklı bir şekilde belirlerseniz, nelerin sizin hayatınızı pozitif yönde inşa ettiklerini daha kolay tahmin eder veya anlarsınız. Elbette hayatın getirdiği beklenmedik durumlar olabilir, ama insana kaldırmayacağından fazlası gelmez; insanın kendi kaynakları veya dışardan bulabileceği kaynaklar sandığından daha fazladır. Önemli olan şey, nereye gitmek istediğinizi bilmektir. Beklemediğiniz şeylere vereceğiniz tepkilerinizi de vizyon, misyon ve değerleriniz ışığında belirleyebilirsiniz. Unutmayın, başınıza beklenmedik şeyler gelebilir, ama tepkileriniz size aittirler ve onları düzenleyebilir, sıkıntılı süreçleri pozitif inşa süreçlerine çevirebilirsiniz.

Sıkıntılı süreçleri pozitif inşa süreçlerine çevirmek konusunda, örnek insanların hayatlarını okumanız çok yararlı olur. Biz, yaşadığımız sıkıntı ve acıların sadece bizim başımıza gelen şeyler oldukları hissine kapılırız. Hâlbuki gerçek bu değildir. Örnek insanların hayatlarını okuduğunuzda, aslında sizin yaşamış veya yaşamakta olduğunuz her acının birileri tarafından daha önce yaşanmış olduklarını görürsünüz. Bunun böyle olması, elbette sizin acınızı hor görmemizi gerektirmez. Ama kendinizi yalnız ve çaresiz hissetmenizi bir parça da olsa engelller.

Ayrıca, sizinle duygusal bağı olan, ama size karşı gelebilen ve inandığı şeyleri söyleyebilen nitelikli dostlarınızı önemseyin ve sıklıkla düşüncelerine başvurun. Burada önemli olan şey, sizi tanımaları, sevmeleri, ama gerektiğinde size nazik, samimî, fakat sağlam bir şekilde muhalefet edebilmeleri, yani karşı fikirlerini söyleyebilmeleridir. Sizi gerçekten sevip önemseyen, ama size dalkavukluk yapmayan bu kişilerle fikir alış-verişi yapmak, sizi hayata karşı zinde ve farkındalık içinde tutar.

İnşa ettiğiniz resimle aslında kendinizi inşa ettiğinizi veya yine kendinizi yıktığınızı her zaman aklınızda tutun derim!
-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

14 Haziran 2010 Pazartesi

Doğru Bilgi, Su Gibi Azizdir


Kendilerine su ikram ettiğimiz zaman büyüklerimiz: “su gibi aziz ol” derlerdi. Ben de bu ifadeyi zaman zaman kullanırım ve artık daha sık kullanmaya karar verdim. Çünkü bu cümle, suyun nezahetine ve bir nimet olarak sahip olduğu yüksek değere işaret ederek, bir insana da aynı nitelikte ve yüksek bir kaliteyi layık gören çok latif, nezih ve kibar bir ifadedir.
Henüz, sıkıntıları olan ve kendisini arayan bir ortaokul öğrencisiyken girdiğim, hep içinde olduğum; içinde kalmak istediğim merak ve sorgulama dolu süreç boyunca, çevremdeki kişilere hep bir takım mesajları; onların alt yapısını oluşturan ve bence iyi olan şeyleri tavsiye etmek durumunda olageldim. Bu sebeple, her zaman doğru bilginin peşinden koşmuşumdur. Çünkü verecek bir mesajı olan herkesin karşısına çıkan bir sorun vardır ve o da dezenfermasyondur, yani her yerden yağan bilgi sağanağı. Buna bağlı olarak da, çok şeyle kafaları dolmuş, ama ihtisastan ve odaklanmaktan yoksun kalan kişilerin aslında anlamsız ve bir yandan da bir şekilde haklı olarak dile getirdikleri, cevaplandırılmayı hak eden kuşkuları, soruları ve itirazları sizin kaderinizdir; en başta, onların boğulmakta oldukları bu karmaşada kendiniz de boğulmamak ve sonra öğrenmeye açıklarsa, onları da oradan çekip-almak için, ilgili konuda doğru bilgilere sahip olmanız gerekir.
Her bir mesajım olmasından ve inandığı bir mesajı olan herkesin yaşadığı şeyi, yani sorgulanma durumunu yaşıyor olmamdan dolayı, hep okumak, dinlemek ve daha bana sorulmamış olan soruların cevaplarını bile doğru ve sağlıklı bir şekilde öğrenmek zorunda oldum; bu durumun bende büyük bir değişim ve dönüşüme götürdüğünü şimdi daha iyi anlıyorum.

Sözgelimi bir çok insan “Amerika kahrolsun” derken, aslında Türkiye ve Anadolu olarak Amerika’yı dönüştürebilecek güce sahip olduğumuzu anlamak için doğru kaynaklar okumam gerekti. Amerika’nın aslında hem güçlü hem de zayıf olduğunu ve bu medeniyetle sağlam bir alış-veriş yapabileceğimizi gördüm.

“Yabancı bir ülkeye gitmeden yabancı dil öğrenmek mümkün değil” ifadesine karşın, anadil olarak İngilizce’nin konuşulduğu hiçbir ülkeye gitmemiş olsam da, İngilizce öğrenebileceğimizi, bana öğreten doğru kişiler ve kaynaklar oldu. Dolayısıyla hiçbir zaman anadil olarak İngilizce konuşulan bir ülkede bulunmamış olsam da İngilizce öğrendim.

Tanrıya küsen insanların, aslında Tanrıya en çok ihtiyacı olan kişiler olduklarını ve bu kişilerin kırgınlıklarının inkâr olmadığını, sadece aşamadıkları hüzünler dolayısıyla dargın göründüklerini anlamam, doğru kitapları okumamla mümkün oldu. Onları daha iyi dinler, anlar ve onlarla daha iyi anlaşır oldum.

Dayatmanın, dikte etmenin moda olduğu bir devlet ve eğitim yapılanması içinde, “telkinle gelenin telkinle gideceğini” doğru kişiler ve kitaplardan öğrendim, çocuklarımın veya öğrencilerimin nadir durumlar dışında benden gelen hiçbir şeyi üzerinde düşünüp-sebeplerini anlamaksızın uygulamalarını tavsiye etme zoldum.
Yarın Uludağ’a kayak yapmaya gitmeye karar verseniz, en az 10 kişinin siz kayak yaparken bacağınızın kırılma ihtimali olduğunu söyleyeceğini, ama “her mümkünün vaki olmayacağını” yani olası diye gerçekleşmek zorudna olmadığını doğru kaynaklardan öğrendim.

Farkı düşünce, inanç ve düşünceden olmanın çatışma gerektirmediğini, bu durumun aslında ortak bir zemin oluştuup birlikte yaşama becerisini geliştirmemizi gerektiren iyi bir sebep olduğunu, bir insanın hayat tarzının sizde hüzün meydana getirse bile, onun kişilik haklarına saygı gösterip-kendisinin farkına varacağı zamanı beklemem gerektiğini aziz bildiğim kişilerden öğrendim.
Size, yukarda verdiğim örnekler gibi, pek çok örnek verebilirim. Sonuç olarak, doğru kişi ve kaynaklardan aldığım bilgiler, bana bugün sahip olduğum geniş bakış açısını verdiler.

Eğer doğru bilgiye ulaşmak yerine, “defaul” yani fabrika ayarlarımda kalsaydım, şu anda hesap edemeyeceğim yerlerde savrulup gidecektim ve ben öyle böyle değil, fena savrulacak, sevdiklerimi ve beni sevenleri fena hâlde üzecektim!

Dolayısıyla bende veya yazılarımda gördüğünüz bir parça güzellik varsa, hepsi manipüle etmekten uzak ve doğru bilgi verme kaygısı içinde olan kaynaklardan aldığım sağlıklı bakış açısındandır.

Sanmayın ki sadece önüme gelen herşeyi düşünmeden okuduğum, dinlediğim veya seyrettiğim ve 43 yaşında olduğum içindir!

O sebeple, büyüklerimizin: “Su gibi aziz ol” deyişinden esinlenerek: “Doğru bilgi su gibi azizdir” diyorum… Ve o sebeple ilgilendiğim bir konuda, sadece komşunun kocasını, berberin eniştesini veya bakkalın çırağını vs. dinlemek yerine, doğru bilgi alma kaygısıyla kitaplar ve farklı kaynakları inceliyor-okuyorum.

Sanırım doğru şeyi yapıyorum…
-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

8 Haziran 2010 Salı

GECE, BALKONDA YAZMA SEFASI, SEVMEK VE SABIR ÜZERİNE



Balkonda yazmayı uzun süredir heyecanla bekliyordum. Yağmurla geçen bir günün ardından fazlaca serin olmayan geceyi yakalayınca, masamı balkona kurdum ve kuşburnu eşliğinde yazmaya başladım. Aklıma sevmeyi de tam bilmeyen yurdum insanına sevgi hakkında dersler vermek geldi. İnsan eğitimci yazar olunca, yazıları derse, dersleri de başka şeylere benziyor!

Gelelim sevgi bahsine, bakalım bu konuda beni hangi ilhamlar ziyaret etmiş?

Bizi seven insanların sevgilerini kazanılmış olarak görürüz; oysa insanların bir dayanma gücü olduğunu, sınırı geçersek, bizi istemeden ve çaresizce terk edip-gidebileceklerini unuturuz. Başka bir tabirle, onların da bir kopma noktası vardır. Çünkü acı ve bezginlik, bir dereceden sonra insanın hayatına kast eder hâle gelir ve insan o acıdan veya bezginlikten kurtulup hayatta kalabilmek için, istemeden ve sessizce gidiverir.

Amerika’da yaşanan kriz döneminde işsiz kalan bir babanın öyküsünün anlatıldığı “In the Pursuit of Happyness “adlı filmde, çocuk babasına “Annem neden bizi terk etti?” diye sorar. Babanın cevabı ilginçtir: “Annen bizi terk etti, çünkü başka çaresi kalmamıştı, oğlum.”

Bırakılanların anlamadığı şudur: Onları bırakan kişinin artık dayanacak gücü kalmamıştır; kalbi üzüntüyle parçalanıyordur veya zihni acı veren düşüncelerle hırpalanmaktadır. İntihar edenlerin aslında intihar etmek istemedikleri hâlde, başka bir çıkış yolu olmadığı zannıyla kendi hayatlarına kast etmeleri gibi, bazen sevdikleriniz de sizin onlara bizzat veya dolaylı olarak verdiğiniz acıyı veya bezginliği dindirip (intihar edenlerin yaptıklarının tersine) aslında hayata bağlı kalabilmek amacıyla çekip-giderler.

Vaktiyle ben de böyle çekip-gitmiştim. Gençtim, kafam karışıktı ve artık çok yorulmuştum. Şimdi geriye dönüp-baktığım zaman, aslında içinde bulunduğum durumla başa çıkabileceğimi, fakat kaçmayı tercih ettiğimi daha iyi anlıyorum. Kendi kaynaklarını ve çözüm potansiyelini görememek de, genç olma hâlinin bir parçasıdır. Arkada bırakmış olduğum kişi, tamamen yalnız değildi, ama acı çekmişti; çok ihtiyacı olduğu bir dönemde benim yoldaşlığımdan ve dolayısıyla ona uzun bir süre vermiş olduğum destekten de mahrum kalmıştı. Sonraları bu yaptığım şeyle ilgili olarak inanılmaz derecede pişman olmuştum ve sonra onunla bu pişmanlığımı konuştuk. Şimdi aramızdaki ilişki çok daha güzel, aklı başında ve yıllanmış durumda.

Artık hiç kimseyi arkada bırakmıyorum; eğer onlar gitmeye kalkarlarsa, gurur yapmadan ve aklı başında bir tavırla arkalarından gidip sebebini soruyorum. İlla gideceklerse: “Ben buradayım; her zaman ve yeniden bana dönebilirsin unutma” diyorum. Sevdiklerimi ve beni sevenleri daha fazla önemsiyorum, herkesin bir sınırı olduğunu ve onları çok zorlarsam, beni sevdikleri hâlde, istemeden de olsa, gidebileceklerini ve aslında bunun da bir hak olduğunu biliyorum. Çünkü hayatta kalmak ve yaşamaya devam etmek zorundalar.

Sevdiklerinizi veya sizi sevenleri çok yormayın, her gün yeniden gönüllerini alın ve sevgilerinin hak edilmiş duygular değil, size verilmekte olan zarif hediyeler olduklarını aklınızda tutun. Onları sevdiğinizi bir şekilde belli edin, söyleyin. Çünkü Fuzulî’ye atfedilen bir sözde dendiği gibi: “Sevilenler, sevildiklerinden hiçbir zaman tam olarak emin olmazlar”; sanki, kendilerine duyulan o sevgiyi her an kaybedecekleri hissine ve endişesine sahiptirler. Bir yandan da, sevdiklerinizi ve hele sizi sevenleri hiçbir zaman bırakıp-gitmeyin. Birlikte dönüştüğünüz sürecin geçmesini, birbirinizi daha iyi anlayacağınız günleri beklemek zordur ve bunu yapmak, sabır ve çaba ister. Bununla birlikte, bu süreç çok da güzel ve geliştiren bir değerdir; bunu unutmayın!
-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------

3 Haziran 2010 Perşembe

Seslendirilmiş Şiirler: "Sanmayın!" ve "Bir Aşkı Soldurmak"



"Sanmayın!" adlı seslendirilmiş şiire ulaşmak için bu satırları tıklayınız.

"Bir Aşkı Soldurmak" adlı seslendirilmiş şiire ulaşmak için bu satırları tıklayınız.



Savaş ŞENEL'in seslendirdiği diğer şiir ve yazılara ulaşmak için bu satırları tıklayın. 
-----------------------

SAVAŞ ŞENEL KİTAPLARI

AZ ACILI VE KALICI İNGİLİZCE-YABANCI DİL ÖĞRENMEK İÇİN PÜF NOKTALARI
Kitabın Tanıtım Yazısı
Kitabın Facebook sayfası
Kitabı buradan satın alabilirsiniz: Kitapyurdu.com

(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)

ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR


(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)




(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------