Bir gün vapurla Eminönü’ne geçerken, karşımda oturmakta olan bir baba-kız dikkatimi çekti. Kız 15-16 yaşlarındaydı ve zihinsel engelli olduğu anlaşılıyordu. Neşeli bir kızcağızdı; gülümsüyor, denize bakıyor ve sıklıkla babacığına sarılıyordu. Bu genç kızın babasını sevdiği ve onun yanında huzur bulduğu her hâlinden belliydi. Derken, bir ara genç kız, başını babasının omzuna koydu ve yüzünde huzur dolu bir tebessümle denizi seyre koyuldu. Baba da başını onun başına yasladı. Böylesi güzel baba-kız manzaralarında neşeli yüzler beklersiniz, fakat babacığın yüzünde derin bir hüzün vardı...
Bu
güzel manzarayı gölgeleyen soru şu olabilirdi: “Bizden (anne ve babasından)
sonra ona kim sahip çıkacak; ona kim bakacak?”
Bir
insana karşı duyduğumuz şey aşk olsa ve terk edilsek, aşık olduğumuz kişinin
sağlığı-durumu iyiyse, biraz zaman da alsa, acımızı unutmak mümkündür. Aşk
acısında güzel bir hatıraya dönüşebilme istidadı vardır. Bu acı, sonraki
sevgilerimizin kıymetini daha iyi anlamamızı sağlayan bir deneyim ve belki de
saçımızda olgunluğumuza işaret edeni birkaç ak tel olur. Ama birisine şefkatin
hâkim olduğu bir sevgiyle bağlanmış olmak, daha çok karşınızdaki kişiyi ve onun
ihtiyaçlarını merkeze alma durumunu doğurur. Dolayısıyla, aşıklar, terk
edilmekten, müşfikler ise terk etmekten korkarlar.
Bir
büyüğümüzü dinlerken onun, öğrencileriyle ilgili olarak: “Bazen sizlere
bakıyorum ve vefatım aklıma geliyor. Ölümden çekindiğim için değil, sizler için
“Benden sonra ne yapacaklar?” şeklinde düşünüyorum” mealindeki satırlarını
okumuştum. Şefkat, insanı hüzünlü terk edişlere de mecbur bırakabilir. Bir
tarihçimize göre, Sultan Vahideddin,
kendisine bir suikast olur veya zarar gelirse, bunun memleket adına olası kötü
sonuçlarını düşündüğü için memleketini terk edip-İngilizlere sığınmıştır.
Bunlar hep şefkatin eserleridirler. Şefkat, ucunda ölüm olmasa da, varlığınızın
başkalarına zarar vermesi endişesiyle, sizin kendinizi anayurttan uzaklara
“sürgün etmenize” ve oralarda hasretler içinde yaşamanıza sebep olabilir.
Müşfikler, varlıklarının veya yokluklarının, daha çok, başkaları için
doğurabileceği sonuçların endişelerini taşırlar.
Vapurdaki
babaya gelince, onun için de durum farklı değildir. O da, her müşfik baba gibi
yavrusunu, onu seven ve hayat boyu yanında yürüyebilecek bir eşe yoldaş kılmak ister.
Fakat kızı, zihinsel engellidir ve sağlıklı genç kızlar gibi evlenmesi mümkün
görünmemektedir. İnsan, kendi evladının kendisinden daha uzun ömürlü olmasını
da ister. Bu baba, kızını, onu seven ve ona saygı gösteren bir eşle yaşaması
olmak şartıyla, dünyanın öbür ucuna da gelin verebilirdi, fakat şu hâlde bu
baba kızını hangi âdem oğluna emanet edecektir? İşte kapanmayan bir dosya,
zihinde dolaşan acı bir soru ve sonuç: O temiz erkek yüzündeki derin hüznün…
“Şefkat,
aşk ve muhabbetten çok daha keskin, parlak, ulvî ve nezihtir” sözü boşa
söylenmemiştir.
Aşk
meşrebinden olmanın hoş bir lezzeti, şefkat meşrebinden olmanın da büyük bir
ağırlığı vardır.
Ne
diyelim, Allah müşfiklere deva olsun. Her şey ve herkes Allah’ın değil mi?
----------------------
-------------------------
Savaş ŞENEL'in Vizyon, Misyon ve Değerleri, Çalışmaları Hakkında Kısa Video, Kitapları,
Söyleşileri,
Uzmanlık Alanları ile İlgili Sayfaları,
Günlüğü-Blogu,
Resmî web sitesi,
Facebook sayfası,
Twitter hesabı,
Wattpad hesabı,
Linkedin hesabı,
Instagram hesabı,
About.me hesabı,
ÇAY SAATİ İÇİN HAFİF YAZILAR
(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
HAYATI ISKALAMA LÜKSÜN YOK
(Kitabı İmzalı Edinmek İsterseniz Bize Yazınız: savassenel@gmail.com)
-------------------